Ara
Close this search box.

Mustafa Kemal, Vahideddin ve Gerçekler

Evindeki yemekte sorduğu sorulara inandırıcı cevaplar alan İngiliz uşağı Sadrazam Damat Ferit, Cevat Paşa ile Mustafa Kemal Paşa’yı yolcu etmeden önce “ben irade-i seniyeyi tebliğ ediyorum, zat’ı şahanelerini ziyaret edip öyle yola çıkınız” der.

Cevat Paşa’nın içi içine sığmıyordur, evden kendisini sokağa zor atar. Serin bir Mayıs akşamı Nişantaşı’nın parke sokağında Şişli’ye doğru yürürlerken Mustafa Kemal Paşa’nın koluna girer heyecanını saklamaya çalışsa da sesi titreyerek “bir şey mi yapacaksın Kemal” diye sorar. “evet Paşam” der Mustafa Kemal, bir şey yapacağım.

Cevat Paşa zor yutkunur, gözleri dolmuştur, “Allah muvaffak etsin”.

Kendinden son derece emin bir sesle “mutlaka Paşam, mutlaka muvaffak olacağız” der çakmak gözlü sarı kurt.

Mustafa Kemal Paşa’nın Vahidettin ile tanışması 13 Aralık 1917 tarihine gitmektedir. Henüz Veliaht olan Vahidettin’in Almanya seyahetine Mustafa Kemal Paşa ile çıkmasına karar verilmiştir. Başyaveri Albay Naci daha sonra Büyük Taaruz’da Mustafa Kemal’in tümen komutanlığını yapacak olan rahmetli Korgeneral Naci Eldeniz’dir. Naci Paşa ile buluşan Mustafa Kemal Paşa ile Vahdeddin’in Vaniköy’deki köşküne giderler. Salonu geçip arap hasırıyla örtülmüş bir kapıdan geçerek bir odaya girerler. O sıralar 56 yaşında olan Vahidettin hızlıca yürüyüp birden yavaşlar ve kanepenin bir ucuna oturup gözlerini kapar. Mustafa Kemal şaşırmıştır. Bir süre sessiz otururlar sonra Vahidettin bir ara gözlerini açıp “sizinle müşerref oldum, memnunum” diyerek tekrar gözlerini kapar. Mustafa Kemal aynı şaşkınlıkla yaveri Naci Albay’a bakar, o da durgundur. Cevap versin mi, vermesin mi, ne söylesin şaşırmış kamıştır. Bir süre daha sessizce otururlar sonra Vahidettin yine gözlerini açıp “seyahat edeceğiz değil mi” diye sorar.

Gerisini Atatürk’ün kendi ağzından dinleyelim.

İtiraf edeyim ki, bir mecnunla karşı karşıya olduğumu derhal hissetmiş, fakat mantıklı konuşmaya girişmekten kendimi alıkoymuştum.

Hemen ayağa kalkıp dedim ki:

“Efendi Hazretleri, evet, seyahat edeceğiz. Seyahat 2 gün sonra başlayacaktır. Perşembe akşamı garda hazır bulunacaksınız, oradan hareket edeceğiz”.

Vedalaşıp çıkarlar.

Son derece fiyakalı bir saray arabası onları alır, Mustafa Kemal Yaver Naci’ye bakar ve “zavallı, talihsiz, acınacak birisi, bunlarla ne olabilir” der.

Öyledir diye cevap verir Yaver. “Bu zavallı yarın padişah olacaktır, kendisinden ne beklenebilir?”

Garda buluştuklarında Vahidettin sivil kıyafetlidir. Sonradan anlaşılır ki kendisine ferik rütbesi (tümgeneral) verilmiş ancak daha sonra mirliva (tuğgeneral) olduğu tebliğ edilince gücenmiş o halde ben de üniforma giymem demiştir. Mustafa Kemal Paşa Vahidettin’e “askerin önünden geçerken onları selamlayınız” dediğine pişman olmuştur çünkü Vahidettin askerin önünde iki elini şuursuzca havaya kaldırarak ne yaptığını bilmez bir şekilde trene binmiştir.

Tren Trakya tarafına yol alırken gözleri devamlı kapalı olan Vahidettin bir anda gözlerini açıp dikkatle Paşa’ya bakmış ve konuşmaya başlamıştır. Vahidettin Mustafa Kemal Paşa’ya “afedersiniz Paşa Hazretleri, birkaç dakika öncesine kadar kiminle seyahat ettiğimi bilmiyordum. Ancak trenin hareketinden sonra aldığım bilgi üzerine gıyaben sizi çok yakinen tanıdığım ve takdir ettiğim bir komutanımla beraber olduğumuzu anladım. Ben sizi çok iyi bilirim. Arıburnu’nda ve Anafartalar’da yaptığınız icraat ve kazandığınız başarılar tamamen bilgim dahilindedir. İstanbul’u ve her şeyi kurtarmış bir komutanımızsınız, beraber seyahat etmekte olduğum için çok memnunum ve bundan şeref duyuyorum” demiştir. Vahdeddin bunları yavaş ancak son derece etkili bir şekilde söylemiş, Atatürk de gerektiği gibi cevap vermiş ve yine Atatürk kendi anılarında, Vahidettin ile aralarında son derece güzel, ciddi ve samimi konuşmalar olduğunu yazmış hatta gerek Almanya, gerek yurda döndükten sonra Vahdeddin’in yapması gerekenler hakkında telkinlerde bulunduğunu, bu fikirleri Vahdeddin’in olumlu karşıladığını ifade etmiştir.

Tahta geçen Vahidettin sadece kendi menfaatlerini kollayan, İngilizler tarafından atanmış bir Vali gibi çalışmaya başlamıştır. Göreve getirdiği Sadrazam Damat Ferit ise zaten hainliği herkesce bilinen bir İngiliz hayranıdır. Yalakalık ve yandaşlık dışında bir meziyet veya fikri olmayan Damat Ferit için bir tehlike vardır. Halkın ve ordunun çok güvendiği bir isim, Mustafa Kemal Paşa. Özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın Ahmet Rıza Bey’le hükümet kurma çalışmaları, Vahidettin ile sık görüşmesi, itilaf devleti temsilcilerinin kendisiyle temas kurmak istemeleri, Damat Ferit’i kuşkulandırmış, Mustafa Kemal Paşa’yı kendisine bir rakip, potansiyel bir tehlike olarak görmesine sebep olmuştu.

Screen Shot 2017-07-01 at 9.39.42 PM

Mustafa Kemal Paşa’yı acilen Payitaht’dan uzaklaştırmak lazımdır. Damat Ferit tam da bu düşünceler içindeyken İngilizler onun önüne bir dosya atarlar. O da dosyayı Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya ileterek planını anlatır. Gerisini yine Atatürk’den dinleyelim.

“Şakir Paşa bir tek kelime bile söylemeden bana dosyayı uzattı. Dosyayı baştan sona gözden geçirdim. Özeti şu idi: Samsun ve avalisinde bir çok Rum köyleri Türkler tarafından her gün tecavüze uğramaktadır. Bunu men etmek lazımdır. Eğer siz aciz iseniz, vazifeyi biz üstümüze alacağız. Okuduktan sonra Paşa’ya baktım, emriniz nedir dedim”.

Şakir Paşa “işte böyle midir, değil midir, oralara bir zatın gidip tetkiklerde bulunması lazımdır. Ben Sadrazam Paşa ile (Damat Ferit) görüştüm, sizi münasip gördük”.

Mustafa Kemal Paşa bu vazifeyi memnuniyetle kabul ederek detayları gözden geçirmek için, Genel Kurmay Başkanı ile görüşmek üzere izin ister.

Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa yerinde yoktur. Çünkü kendisinden Suriye Fatihi General Allenby İstanbul’a geldiğinde Fevzi Paşa’nın karşılaması istenir ancak Fevzi Paşa kabul etmez. Baskı gelince de ben hastayım eve gidiyorum diyerek makamı terk eder. Makamda yardımcısı Kazım Paşa vardır. (Korgeneral Kazım İnanç) Kapıları kapat, yalnız mıyız diye sorduktan sonra durumu kendisine anlatır. “Ben” der, “zaten şu veya bu şekilde Anadolu’ya geçmek fırsatı arıyordum. Madem ki onlar teklif ettiler, fırsattan mümkün olduğu kadar istifade etmeliyiz”.

Kazım Paşa heyecanla atılır “bir şey mi yapacaksınız, zaten ordu müffetişliği konusu var, oraya ordu müfettişi olarak gidebilirsin.

“Paşa, vazife olsada, olmasada yapacağım, ünvanın önemi yok, yalnız şimdi Harbiye Nazırı ile konuş, benden ne istiyorlar tespit et, üst tarafını kendimiz yaparız”.

Kazım Paşa Nazır ile görüştükten sonra odasına döner ve anlatır. “Maksat Samsun havalisinde Rumlara tecavüz eden Türkleri bastırmak, sonra da Anadolu’da kurulan milli kuruluşları ortadan kaldırmak. Mustafa Kemal’i bunun için yolluyoruz. Kendisine Sadrazam Paşa ile yetki vereceğiz” diyorlar.

“Tamam” der Mustafa Kemal. “Kazım Paşa, onlar ne istiyorlarsa fazlasını ekleyerek bir talimatname kaleme alınız yalnız iki maddeyi ben not ettireyim”. Atatürk anılarını kaleme aldığında şöyle anlatıyor. “Benim önem verdiğim yetki konusuydu. Mümkün olduğu kadar Anadolu’nun her yerine emirler verebilmeliydim. Samsun’dan başlayarak bütün Doğu vilayetlerinde bulunan kuvvetlerin komutanı olmak ve buradaki valilere doğrudan emir vermek. Paşa onların arzularını bir araya topla fakat sonuna bu iki maddeyi ekle”.

Fırsatı iyi değerlendiren Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşlarının da yardımlarıyla, olağanüstü yetkilerle 9. Ordu Müfettişi olarak, “görev bölgesinde iç huzuru sağlamak, silah ve cephaneleri toplamak, vatandaşlara silah dağıtılmasını engellemek ve bunu yapan kuruluşları ortadan kaldırmak üzere” nezaretten çıktığı anı şöyle anlatır.

“Ne ala şey. Talih bana öyle müsait şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem. Nezaretten çıkarken heyecandan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir alem, kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim”.

31593

Samsun’a ayak bastıktan sonra Milli Mücadele’yi başlatan Mustafa Kemal Paşa’nın yaptıkları karşısında İngilizler ve Saray tam bir şaşkınlık yaşamaktadır. Nasıl bir hata içine düştüklerini anlayan İngiliz güdümlü Saray, telaş içinde Mustafa Kemal Paşa’yı, Havza’ya gitmesinden hemen 3 gün sonra geri İstanbul’a çağırır ancak artık iş işten geçmiştir.

Vahidettin’in hain olmadığı hatta Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya bizzat gönderdiği zırvalarına karşı tokat gibi cevap sadece bununla sınırlı değildir.

Vahidettin madem Vatan’ı düşünüyordu da neden Mustafa Kemal Paşa’yı acilen geri çağırdı? Neden direneceği belli olan 17. Kolordu komutanı ve İzmir Valisi Nurettin Paşa’yı hemen değiştirdi? Neden onun yerine satılmış, şerefsiz bir İngiliz ajanı olan Kanbur İzzet ile onursuz, satılmış, içi geçmis Ali Nadir isimli sözde Paşa’yı atadı? Kuvvacılara karşı Kuva-yi İnzibatiye’nin kurulmasını kim istedi, bu çapulculara Osman’ı Ali devlet nişanlarını kim verdi? Nemrut Mustafa denilen ahlaksızın verdiği idam kararlarını derhal kim onayladı? Anzavur denilen cani serserinin halkı ve milliyetçileri katletmesini görmezden gelen kimdi? İngiliz uçakları Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının katli vaciptir yazılı duyuruları ve Şeyh’ül İslam fetvasını atarken neredeydi Vahidettin’in Vatan aşkı?

fft107_mf4566491

Atatürk kendi anılarında Vahdettin ile son görüşmesini aktarırken yakınır. “Vahidettin demek istiyor ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek dayanağımız İstanbul’a hakim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri yola getirirsem, Vahidettin’in arzularını yerine getirmiş olacaktım”.

1952 yılında İngiliz resmi yayınlarında çıkan bir belge!

Tarihe dikkat! 30 Mart 1919. Sadrazam Damat Ferit, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe ile yaptığı görüşmede “Türkiye’nin İngiltere’ye ancak ve yalnız İngiltere’ye tabi olmak istediğini” bildirir ve Padişah’ın kendi eliyle yazdığı tasarıyı kendisine teslim eder.

Tasarı’da Osmanlı ülkesinin 15 yıl süreyle İngiltere sömürgesi olması istenir. Mısır ve Kıbrıs gibi örnekler olmasına rağmen safca vade dolunca serbest bırakılacağı varsayılırken İngiltere’ye Doğu’da bir Ermenistan kurulması dahil her konuda serbestlik tanınır ve devlet idaresi İngiliz’e bırakılır.

Vahidettin bir hain değilse, 16 Kasım 1922’de İstanbul İşgal Orduları Komutanı General Harrington’a, “İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devletine sığınır ve bir an önce başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim, Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin” imzalı bir mektup yazarak, bir İngiliz savaş gemisine binerek kaçan kimdir?

Önce Nutuk okuyalım. Rahmetli Turgut Özakman’ın günümüzde de çokça duymaya başladığımız zırvalara karşı belgelerle bir tokat gibi verdiği cevabı olan “Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, Yalanlar, Yanlışlar, Yutturmacalar” isimli eserini de ayrıca tavsiye ediyorum.

 

 

 

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

Bir Yanıt

  1. SEVGİLİ KAYA,EMPERYALİZMDEN KURTULUŞ SAVAŞIMIZI VERİP (BÜYÜK HARBE RESMİ GİRİŞ TARİHİMİZ:29 EKİM 1914-LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI:24 TEMMUZ 1923) 29 EKİM 1923’DE CUMHURİYETİ İLÂN ETTİKTEN SONRA (23 NİSAN 1920’DE T.B.M.M.KURULMUŞTU ,FİİLEN CUMHURİYET İLÂNIDIR) NELER OLDU 10 KASIM 1938’E KADAR,ONLARI DA ANLATIR MISIN BİZLERE LÜTFEN?
    DİLEK ÇUBUKÇU,T.E.D.ANKARA KOLEJİ ,9999.MEZUN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir