Ara
Close this search box.

Salacaklı Ali Fuat, Karamanlı Kazım Zeyrek ve Selanikli Mustafa

Genç adam Harbiye Binasının önünde durdu ve derin bir nefes aldı.

Babasının karşı çıkmasına rağmen asker olmak istiyordu. Aynı ağabeyi, babası hatta dedesi gibi. Ülkenin durumu hiç de iç açıcı değildi. Kararlı adımlarla, görüntüsüyle bile insanı ezen ihtişamlı demir kapıya doğru yürüdü ve nöbetçi subaya kendisini tanıttı. Subay ‘’yukarı kat, sağdan ikinci oda’’ dedi. Makama ulaşıp görevli kapıyı açtığında, karşısında koca bir masada dosyalar içinde kaybolmuş bir Albay ‘’gel evladım’’ diye seslendi.

Genç adam selam verdi, heyecanını gizlemeye çalışarak elindeki evrakları Albay’a uzattı. O zamanki ismiyle Mekteb’i Harbiye’yi Şahane’nin dahiliye müdürü Albay İbrahim Bey ‘’bana nöbetçi subayı çağırın’’ diye seslendi. Genç adam Albay’ın kime seslendiğini anlayamadan kapıdan içeri bir subay gelip selam verdi. Albay başını kaldırmadan ‘’Salacaklı Ali Fuat Efendi sınavları vererek dışarıdan mektebe katılmaya hak kazandı. Kendisini birinci sınıfın birinci kısmına götürün.’’ Sonra başını kaldırıp önce genç adama sonra da nöbetçi subaya bakarak ‘’Fuat Efendi Müşhir şehit Mehmet Ali Paşa’nın torunudur’’ dedi.

Genç adam nöbetçi subay ile beraber dışarı çıkarken az daha heyecandan selam vermeyi unutuyordu. Artık asker olmuştu. Nöbetçi subay önde, o arkada, koridorlardan geçip bir başka makama geldiler. Günlerden Cuma olduğu için ve o zamanlar izin günü Pazar yerine Cuma olduğundan, koridorlar, şen şakrak, izinden dönen genç subaylarla doluydu. Makam odasına girerlerken nöbetçi subay bir görevliye ‘’Birinci sınıfın birinci kısım çavuşu gelsin bana’’ diye seslendi. Koltuğuna oturduktan sonra da ‘’Mustafa Efendi sizden birkaç ay önce Manastır Askeri İdadisi’nden geldi. Çalışkan, iyi huylu ve zeki bir çocuktur. Onunla iyi anlaşın’’ dedi.

Demesiyle beraber kapıdan içeri 17 bilemedin 18 yaşlarında, sarı saçlı, sarı bıyıklı, parlak mavi gözlü, pembe yanaklı, zayıfça bir çocuk girdi. Askeri üniforması içinde parıldayan bu genç nöbetçi subaya selam verip ‘’emredin komutanım’’ dedi.

Komutan selamı alıp ‘’senin takımın birinci mangasına, sınavla Harbiye’ye kabul edilen Salacaklı Fuat Efendi’nin kaydını yaptık. Alıp gidin. Kendisine nasıl hareket etmesi gereğini güzelce anlatın. Askeri İdadi’den gelmediğini de dikkate alın’’ dedi.

İşte ülkenin kaderini değiştirecek Mustafa Kemal Atatürk ile son derece yakın arkadaş olacak Ali Fuat Cebesoy böyle tanışmışlardı.

Aradan birkaç gün geçmişti.

Arka sıralarda oturan Ali Fuat’ı yemekhane’de bulan Mustafa Kemal ‘’bizimle oturmak ister misin Ali Fuat Efendi’’ diye sordu. O da ‘’nasıl emrederseniz çavuşum’’ cevabını verdi. Mustafa Kemal onu arkadaşlarıyla tanıştırdı. Pirlepeli Ali Fethi (Ali Fethi Okyar), Edirneli Cafer (Cafer Tayyar Eğilmez), Fahrettin Efendi (Orgeneral Fahrettin Altay) ve diğerleri. Ali Fuat Efendi’nin babası İsmail Fazıl Paşa’ydı. İsmail Fazıl Paşa’nın arkadaşı, hatta uzaktan akrabası olan Karamanlı Mehmet Emin Paşa’nın Zeyrek lakaplı oğlu da aynı okuldaydı. Harp okuluna Kuleli Askeri lisesinden gelmiş olan Kazım Zeyrek’i, arkadaşı, Mustafa Kemal’le tanıştıran Ali Fuat Efendi oldu. Sınıfının birincisi olan Zeyrek ve Mustafa Kemal’e ‘’babamın talimatıdır, bu hafta sonu bize gidiyoruz, itiraz istemem’’ dedi.  Üç arkadaş Cuma tatilinde kol kola dışarı çıkarlar.

Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir.

Tarihin cilvesi bu olsa gerek.

Milli mücadelenin başlangıcında, en önemli iki isim Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir’dir.

Neden?

Alman hayranı Enver Paşa’nın hesapsız hevesleri yüzünden Alman Liman Von Sanders komutasındaki Yıldırım Orduları isimli Türk ordusu tamamen yok olmakla burun buruna gelmişti. Ordu’yu bu durumdan kurtaran, görevi devralan Mustafa Kemal Paşa’dan başkası değildi. Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a dönmeden Ali Fuat Paşa ile konuşarak, onun komutasında bulunan 20. Kolorduyu terhis etmedi ve ondan tam teçhizatlı kolorduyu önce Konya daha sonra da Ankara’ya götürmesi emrini verdi. Milli mücadelenin omurgasını oluşturan iki en önemli olaydan biri budur. Ali Fuat Paşa daha önce İstanbul’da kararlaştırdıkları gibi Mustafa Kemal’in emrini dinledi ve bu Kolordu, İzmit, Adapazarı, Bilecik ve Eskişehir üzerine yürüyen İngiliz kuvvetlerine, bugün hala adı Ali Fuat Paşa, Geyve İstasyonu olan mevkide saldırarak geri püskürttü ve Milli Mücadele’nin ateşini yakan ilk komutan oldu.

Milli Mücadele’nin en önemli ikinci olayının kahramanı da Kazım Karabekir Paşa’dır.

Karabekir, İstanbul’da, Mustafa Kemal Paşa’nın Şişli’deki evinde doğu cephesine gidip gitmemek konusunda kararsız ve isteksiz olduğunu ifade eder. ‘’Gideceksin Paşa’’ der Mustafa Kemal. ‘’Yapacaklarımız var’’ dedikten sonra masanın üzerindeki haritayı açar ve geç saatlere kadar konuşurlar. ‘’Sen de gel’’ der Karabekir. ‘’Geleceğim zaten bu yüzden gitmelisin’’ der Mustafa Kemal. Bu görüşme sonucunda Karabekir Paşa atanmış bulunduğu, Erzurum 15. Kolordu Komutanlığı görevini devralmak üzere Anadolu’ya geçer.

Bu olay neden bu kadar önemlidir?

Çünkü 9. Ordu Müffettişi olarak 19 Mayıs’da Samsun’a çıkarak Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal’in boynunda artık İngilizlerin ve Padişah’ın idam fermanı vardır. Askerlikten istifa etmek zorunda kalan Mustafa Kemal artık sivil bir vatandaştır. Kazım Karabekir Paşa’ya bizzat Padişah tarafından bir emir ulaştırılır. Kolordusuyla hareket ederek Mustafa Kemal’i teslim alarak, derhal tutuklaması emredilmiştir.

Karabekir Paşa kolordusuyla beraber hareket eder, elinde ne rütbesi ne de askeri bir gücü olan, askeri üniformasını çıkarmış Mustafa Kemal’e ulaşır, yanında iki askeriyle beraber Mustafa Kemal’in odasına girerler. Mazhar Müfit ve Süreyya Yiğit nefeslerini tutmuş, olacakları, ya da olabilecekleri düşünürlerken Karabekir topuklarını çakıp asker selamı verir. ‘’Paşam’’ der. ‘’Ben ve kolordum emrinizdeyiz’’.

Şimdi filmi yine geri saralım ve benim çok güldüğüm, hoşunuza gideceğini tahmin ettiğim bir anılarını paylaşayım.

Ali Fuat Cebesoy’un babası İsmail Fazıl Paşa, Mustafa Kemal’i evladı gibi sevmişti. Hatta onlara harçlık verirken Mustafa Kemal’e oğlundan daha fazla para verip o gittikten sonra ‘’onun şimdi ihtiyacı olsa isteyecek kimsesi yok, arkadaşına sahip çık’’ demişti. Mustafa Kemal izin günlerini çoğunlukla Ali Fuat ile onların evinde geçiriyor, Ali Fuat St. Joseph’li olduğu için arkadaşını Fransızca çalıştırıyor, Mustafa Kemal de ona matematik öğretiyordu. İsmail Fazıl Paşa, Mustafa Kemal’in daha o yaşta fikirlerini öylesine beğeniyordu ki, oğluna ‘’bu çocuk ile çok büyük işler yapacaksınız’’ diyordu. Çanakkale’de efsane olan Mustafa Kemal Anadolu’ya geçtiği zaman İstanbul’u terk ederek Ankara’ya geçen Paşa, ‘’onun emrinde çalışmak benim için onurdur, evlatlarımın yanına gidiyorum’’ diyecek kadar çok sevmişti.

Yine bir izin günü Ali Fuat ve Mustafa Kemal okula dönerlerken her zaman yaptıkları gibi Tepebaşı ve Taksim Bahçelerine uğrayıp biraz müzik dinlemek istemişlerdi. İki kafadar Taksim Bahçesi’nde oturmuş, o zamanların ünlü bir Macar orkestrasından canlı vals dinliyorlardı. Kalabalık bahçe’de bu keyifli ortam sırasında Mustafa Kemal usulca fısıldadı, ‘’Fuat bir yolunu bulsak da iki kadeh bir şeyler içsek’’. Ali Fuat’ın da aklında bu vardı ama nasıl yapacaklardı? Padişah’ın kesin emri vardı, içki yasaktı ve ortalık inzibat kaynıyordu. Mustafa Kemal göz etti ‘’bak’’ dedi. ‘’Garson’a bahşiş’i peşinen verelim bize kamışla limonata bardağında getirsin viskileri, yalnız aman ha, içerken yüzümüzü buruşturmayalım sakın’’!

İki kafadarın planı tutmuş keyifli keyifli müzik dinleyip buzlu viskileri mideye indirirken aman Tanrım o da ne!

Birden karşılarında Fehmi Paşa, okul nazırı Ali Rıza Paşa ve Albay Gani Bey’i görürler. Daha ne yapacaklarına karar veremeden onlar bizim kafadarlara bakarak hemen yanlarında bulunan masaya oturuverirler.

Fehim Paşa acımasız, kindar ve menfaatçi, berbat biriydi. Fehim Paşa’nın babası İsmet Bey, Sultan II. Abdülhamit’in süt kardeşiydi ve sultanla beraber büyümüşlerdi. Fehim Paşa da zaten bu yüzden çok ayrıcalıklıydı. Sultan’ın baş jurnalcisi ve özel yaveri olmanın dışında daha hiçbir tecrübesi olmamasına rağmen 25 yaşında Paşa yapılmıştı. Bir Paşa’dan çok, Ali Fuat Cebesoy’un deyimiyle bir operet paşasına benzemekteydi. Şimdi dönelim hikayemize.

Gelenler yerlerine oturmalarıyla beraber okul nazırı Ali Rıza Paşa, Ali Fuat’a el işaretiyle ‘’gel’’ der.

Ali Fuat şaşkın biraz da korkuyla ayağa kalkıp selam verir. Ali Rıza Paşa onu göstererek Fehmi Paşa’ya ‘’İsmail Fazıl Paşa’nın oğludur, izin verirseniz bizimle otursunlar’’ der.

‘’Haydii. Buyrun cenaze namazına’’ diye düşünür Ali Fuat ve arkadaşı Mustafa Kemal’i çağırır masaya. Ali Rıza Paşa ‘’okulun en çalışkan talebelerinden’’ şeklinde tanıştırır Mustafa Kemal’i ve ‘’haydi bakalım bize de o içtiğinizin aynısından, ama AYNISINDAN söyleyin bakalım’’ der.

Mecbur garsona siparişi verirler. Renkli bardaklarda kamışlı viski sodalar gelir. Bakarlar ki komutanlar keyifli keyifli viskileri çekiyorlar. Tabii bizim kafadarlar şaşkınlık ve korkudan keyifsizce yudumlarlar içkilerini. Yoklama zamanı geç kalmak istemediklerinden Ali Fuat ‘’biz müsaadenizi isteyelim’’ der ama Ali Rıza Paşa ‘’yoo, oturun bakalım’’ der ve Fehmi Paşa’nın kulağına bir şeyler fısıldar. Gülüşürler. Ali Rıza Paşa ‘’haydi bakalım buradan Kristal Gazinosuna gidiyoruz, biraz yer, içer ve varyete izleriz, merak etmeyin ben sizlere benimle beraber olduğunuza dair kart yazıp vereceğim, nöbetçi subaya verirsiniz’’ der.

Kristal o zamanların en meşhur ve en pahalı lokallerinden biridir. Hep beraber giderler. Yiyecek bir şeyler ısmarlanır ve Ali Rıza Paşa yine ‘’hadi bize yine aynı şerbetten söyleyin ama biraz daha sert olsun’’ talimatını verir.

Konu anlaşılmıştır. Paşa’lar hem içki içtikleri anlaşılmasın, hem de içkinin adını bilmediklerinden bizim kafadarları yanlarında getirmişlerdir. Seneler sonra bu hatırayı tekrar tekrar anlatıp kahkaları patlatacaklarından habersiz, yiyip, içip biraz da dans izleyip, müzik dinledikten sonra izin isteyip ayrılırlar.

Okula döndüklerinde saat geç olduğundan bizimkileri kapıdan içeri almazlar. Çakal lakaplı Yüzbaşı Ethem Efendi’yi uyandırırlar. Yüzbaşı bizimkilerin haline bakar ‘’ ooo aman efendim sefa geldiniz, nerelerdeydiniz’’ diye sorunca Ali Fuat ‘’Baş Hafiye Fehmi Paşa Hazretleri ve Nazır Ali Rıza Paşa ile beraberdik’’ der.

Yüzbaşı bakar ve ‘’yaa’’ der, başka kimse yok muydu?’’

‘’Vardı’’ der Mustafa Kemal, ‘’Albay Gani Bey de vardı’’.

Yüzbaşı sinirlenir ‘’saçmalamayın be, siz içkiyi biraz değil bayağı bir kaçırmışsınız’’ diye bağırır.

Bizimkiler de Ali Rıza Paşa’nın yazdığı notu gösterirler.

Yüzbaşı içinden söylenerek bizimkileri içeri alır. Yatakhane çıktıklarında bütün arkadaşları başlarına bir şey gelmiş olabileceği korkusuyla ayakta onları beklemektedirler.

Mustafa Kemal’e öz kardeşi kadar benzeyen Ayıcı Arif sorar ‘n’oldu be, neredeydiniz:’’

Mustafa Kemal gülümseyerek cevaplar. ‘’Ali Fuat’la beraber önce Tepebaşı’na gidip biraz içki içtik, sonra da Kristal’e uğradık ama gerisini ne siz sorun ne de ben anlatayım, zaten anlatsam da inanmazsınız!’’  

Bu komik hikaye, zaman zaman anımsayıp birbirlerine anlatıp kahkahalarla güldükleri güzel bir gençlik anısıdır.

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

8 yanıt

  1. Şahane bir hikaye.
    NY’daki Kitap imzalama Brunch’ı ile ilgili haberinizi NY’daki tanıdıklarımla paylaşacağım.
    Washington, D.C’de de böyle bir etkinliğiniz olacaksa haberimiz olsun.
    Selamlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir