Çok genç kaybettim onu.
Ne büyüdüğümü gördü, ne mezuniyetimi ne de torunlarını.
Oysa ne çok şey vardı ona anlatacağım, danışacağım, paylaşacağım.
Güzel bir insandı.
Sert görüntüsünün altında yumuşacık romantik bir kalp taşırdı.
Şairdi, ressamdı, heykeltraştı.
Çok güzel yazar, çok güzel konuşurdu.
Her cümlenin ardında bir birikim, entellektüel ve bilgi vardı.
“Oğlum hocamız Yahya Kemal’di, okuldan çıkınca karşı kaldırımda Orhan Veli’den şiirler dinlerdik” derdi gözleri parlayarak.
Hafta sonları yumurtalı ekmekler, omletler yapar, tavayı yatağımıza getirip koklatarak uyandırırdı bizi.
Yumurtaların üzerine kaş, göz çizerdi, rengarenk, çok komik olurdu.
Kendi yiyemezdi, yasaktı.
“Siz yerken ben de yemiş gibi oluyorum, baba olunca anlarsınız” derdi.
Çok zarifti.
Kemeri, kol saatinin kayışı ve ayakkabısı aynı renk olurdu.
Her mevsim ve şartlar altında yeni alınmış gibi temiz, itinalı ve boyalı.
Bembeyaz gömleği ise kolalı gibi.
Kravatlarına baktıkça, güzel giyinmek için heveslenirdim.
El öptürme huyu yoktu.
Baba kokardı sarılınca.
Hiç traşsız görmedim babamı.
Kaç yaşına gelirsem geleyim, aynı evde olsak daha huzurlu uyurdum mutlaka.
Evde en spor kıyafeti “ropdeşambır” giyinmiş hali olurdu.
Kot pantalon giydirememiştik bir türlü.
O kadar ısrar ettik ki gidip kot kumaş alıp terzide pantalon diktirmiş biz de şaşkınlıktan baka kalmıştık.
“Kimsenin çocuğunu üzmeyin yavrum” en büyük nasihatıydı.
Anlamını düşündükçe daha da güzelleşen bir nasihat.
Bize din dersini o verdi.
“Şeytan da, rahman da içinizde, iyi bir insansanız, vicdanınız rahatsa Cennet, yok değilse Cehennem” derdi. Bütün bilmeniz gereken bu!
Hemen her örneği Atatürk’e bağlardı.
En büyük idolümüz her zaman Atatürk oldu.
“Babama en güzel kahveyi ben yapardım, sana öğretiyorum, bundan sonra benim kahvemi sen yapacaksın” demişti.
Kahvesini ben yapmaya başlamıştım.
Tam aceleyle kapıdan çikarken seslenirdi, “haydi bir kahve yap da öyle çık”!
Bilirdim ki beni kızdırmak için söyler, için için gülerdi.
Hiç kırmazdım, bazen söylenirdim biraz ama hep o kahveyi yapıp öyle çıkardım.
Büyük bir yolsuzluk olayını ortaya çıkardığında önce rüşvet teklif etmişler hak ettikleri cevabı alınca da tehdit etmişlerdi “seni Erzurum’a süreriz” diye.
Annemle konuşurlarken şahit olmuştum.
“Ne dedin” diye sormuştu annem.
“Ne diyebilirim, şerefle dedim” diye cevap vermişti. “Memleketimin her köşesi bana Cennet’tir, şerefle giderim” demişti.
Kış ortasında çoluk, çocuk, okul; gözünü bile kırpmadan.
Nasıl?
Aynı bu günler gibi değil mi?
İnsanlar anıldıkça yaşarlarmış.
Bir günüm yok ki seni anmayayım, düşünmeyeyim.
Sana layık olmaya çalışıyorum.
Rahat uyu.
9 yanıt
Sevmeye layık bir babaya sahip olmak ne büyük şanssa; uzaktan sevmeye devam etmek çok acı…
Çok teşekkürler
Babalar, elleri öpülesi babalar. Yaşadıkları süre boyunca tam sevgilerini gösteremeseler de çocukları için her şeylerini veren babalar. Ruhunuz şad olsun.
Çok teşekkürler
Kekimelerle ne kadar zarif işlenmiş duygular…Baba ve evlat duyarlılığı; sevginin izlerini çocuklarının hücrelerine, dokularına kadar işlemiş…Dokunaklı, merhametli, asaletli yürek dokunuşları…
Ebedi alemde ışıklar; nurlar içinde uyusun güzide Baba Boztepe…
Çok teşekkürler
Can Baba was always so special to me and will always be remembered. I never saw him upset but he had a great sense of dry humor. Smart, kind, relaxed, enjoys eating. and most of so loving <3
Işıl ışıl derler ya .Tam bu işte
BA YIL DIM.