Bir ramazanı daha geride bıraktık. Şatafatlı iftar sofraları, kimlerin kimlere yardım yaptığının anlatılması, sözde din üzerine konuşulanlar bana laikliğin anlamı ve önemini bir kez daha anımsattı.
Öyle bir algı yaratıldı ki, sanki laikler din düşmanı, inançlı kimseler ise laiklik düşmanı. Oysa laiklik tüm inançları gözetip koruyan bir kavram.
Seneler önce iş için Amerika ofisimiz beni Bangladeş’e gönderdi. Cuma günü ofis erken kapanıyor, herkes cuma namazına gidiyor. Ben Amerika’dan geliyordum ancak ofiste tüm çalışanlar benim Türk olduğumu biliyorlardı. “Siz de gelin bizimle cuma namazına.” dediler, ben de gittim. Namaz sonrası tespih var ve sonra Kuran okunuyor. Baktım bizim üretim müdürümüz ağlıyor.
Çıkarken sordum, “Neden ağlıyorsun?”
“Kuran okunuyordu.” dedi.
“Anlıyor musun?” diye sordum;
“Yok.” dedi, “Ben Arapça bilmem.”
“Peki” dedim “niye ağlıyorsun o zaman?”
“Kuran okunuyordu” dedi yine.
Yani o sırada İbrahim Tatlıses Arapça uzun hava okuyor olsa ona da Allah kelamı diye ağlayacaktı bizim müdür.
Başımda geçen bu olay bana Yüzbaşı Selahattin’in romanını anımsattı. Hani nöbetten dönüp askerleri ağlarken görünce sormuş ya “Niye ağlıyorsunuz?” diye…
“Duymuyon mu komutanım, Kuran okunuyo” demiş Mehmetçik.
“Eh” demiş yüzbaşı, “anlamını bilip, merak etmezsiniz, sonra da deve etinin lezizliğini anlatan arap yalellisine ‘Kuran’ diye ağlarsınız. Söylenenleri bilmez, anlamazsanız, bildiğini iddia edenler sizi yönlendirir. Onu yapma günah, bunu etme yanarsın diyerek korkuyla sindirmeye çalışırlar.”
İşte tam da budur Mustafa Kemal’in anlatmaya çalıştığı.
“Kuran’ı Arapça okuyamazlar. Oysa şimdiye kadar (halkın kavrayabildiği düzeyde) Kuran-ı Kerim Türkçe’ye çevrilmemiştir. Bunun başlıca nedeni, dünyadaki bütün Müslümanların başına geçerek bu ana kadar bu dine inananların büyük görkemle itibar kazanmasına hizmet etmiş olan türklerin, İslam dinine duydukları yakınlık nedeniyle Türkçe’ye çevrilmesinde olabilecek hatalardan korkmalarıdır. Oysa zamanımızda bu gibi görüşlere tahammül yoktur. Çünkü dünyada hatadan tamamen yoksun bir şey yapılamayacağı bilimsel bir gerçektir. Böyle olası bir hata endişesi nedeniyle Kuran’ı anlamadığı bu Arapça diliyle tamamen ezberleyecek düzeyde dinine aşık olan Türk milletini kutsal kitabın bu yüce anlamını istediği gibi anlayabilmekten yoksun bırakmak doğru değildir.”
Kuran, ezan ve hadislerin Türkçe çevirilerini yaptırarak halka ücretsiz olarak dağıttıran Atatürk’ün en büyük amacı da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar, dini kullananlar, istismar edenler, şeyhler, şıhlar yerine halkın hiçbir aracıya gerek kalmadan okuyup anlayabilmelerini sağlamaktı. Bilmediğiniz bir konuda ahkam kesen kişilere yanıt veremeyebilirsiniz ancak bildiğiniz konuda yalan-yanlış konuşanlara karşı tavrınız farklı olabilir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ne gerçek anlamda bir Kuran-ı Kerim çevirisi, ne de tefsiri yapılmamıştı. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün emriyle başlatılan çalışmalarda o zamana kadar yapılan bazı tefsir ve tercümeler de yeterli görülmemiş. İlk ciddi tercüme ve çalışmalar 1927 yılında İsmail Hakkı İzmirli tarafından, ilk tefsir de ‘Hülassat’ül Beyan F: Tefsir’i Kuran’ adlı eserle Konyalı Mehmet Vehbi Efendi tarafından yapılmıştı.
Yine Atatürk’ün talimatıyla Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tarafından hazırlanan ‘Hak Dini Kuran Dili’ adlı 9 ciltlik dev eser 1936 yılında basılmış ve diyanet tarafından halka ücretsiz olarak dağıtılmıştı.
Yani “Biz onu anlaşılsın diye indirdik” diyen Kuran hükmü Atatürk’ün girişimleri sonucu halk ile buluşmuştu.
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün konuyla ilgili ders niteliğinde söyledikleri bu konuyu yeterince aydınlatmaktadır:
“Cumhuriyeti kuran irade İmparatorluğu içeriden kemirerek yıkan hurafenin tabelalarını devirdikten sonra; en güzel dinin esasını kitleye tanıtmanın ilk ve önemli adımını hayranlık verici bir basiret ve dirayetle atmıştır. O adım, çağın en büyük yorumcusu Elmalılı Hamdi Yazır’a, TBMM’nin karar ve isteğiyle hazırlatılan Kuran tercüme ve tefsiridir. Yani 9 ciltlik o aşılamamış Elmalılı tefsiri. Atatürk hep görmezden gelinen, ama temel çözümün hareket noktası olan bu icraatında, sadece aklının değil gönlünün de işin içinde olduğunu vurgulamak için tefsirin finansmanına bizzat katkıda bulunmuştur. Türkiye’de İslam konusunun her seviyede en güvenilir, en değerli başvuru kaynağı hala Elmalılı Tefsiri’dir. 50 yılı aşkındır, amansız bir din sömürüsü ve ülkenin anasını ağlatan politikalara sahne olan ülkemizde sövüp durulan devir ve kişilerin vücuda getirdiği, o 9 ciltlik eserin değil yerine, yanına bile koyulabilecek bir şey henüz üretilememiştir.”
Laiklik bilgi, çağdaşlık, hoşgörü ve sevgidir. Başkalarının özgürlüklerini kısıtlamadığınız sürece özgürce yaşamak, inanmak ibadet etmektir laiklik. Adalet mülkün temeli, laiklik de tüm inançların güvencesidir. Laik devlet din ve inançlara saygılı ve hepsine de aynı mesafededir, tarafsızdır. Kimse kimseye neden camiye, kiliseye veya havraya gitmiyorsun, niye oruç tutmuyorsun, neden örtünmüyorsun diyemez veya benzeri zorlamalarda bulunamaz. Devlet adildir. Herkes yasalar karşısında eşittir. Ne devlet nede vatandaşlar din-dil-ırk-mezhep veya sosyal statü ayrımı yapamaz. Kişilerin dini olabilir ama Devletin dini olmaz olamaz. Hoşgörü ve sevgi dinin, din ve devlet işlerinin ayrı olması da demokrasinin temel koşuludur.
[vc_row padding=”small” vpadding=”small”][vc_column][vc_separator dh=”1″ color=”primary” margin_top=”30″ margin_bottom=”20″][/vc_column][vc_column width=”3/4″][vc_column_text el_class=”blognote”]Bu yazı ilk olarak, bir Başkent Üniversitesi Kültür Yayını olan Bütün Dünya Dergi’sinin 2015 Ağustos sayısında yayınlanmıştır.[/vc_column_text][/vc_column][vc_column width=”1/4″ text_align=”right” el_class=”blogbutton”][vc_button style=”alternateprimary” align=”center” title=”Dergiyi Oku” target=”_blank” href=”http://www.butundunya.com/index.php?arsiv=2015/08″][/vc_column][vc_column][vc_separator dh=”1″ color=”primary” margin_top=”3″ margin_bottom=””][/vc_column][/vc_row]