Almanların kendi çıkarları için uğraşları ve baskıları sonuç vermişti. Bağdat ve Kudüs’ü geri alma hayalleri gören Enver Paşa bir oldu bitti yaparak, hem de Padişah fermanıyla Mustafa Kemal Paşa’ya yeni görevini vermişti. Hem de Sarı Paşa’nın tüm uyarı ve öngörülerine rağmen. Bu görev son derece zor ve oldukça maceralı geçmişti
İngilizlerle bir olan Araplar Türkleri yine sırtlarından hançerlemişti. Mustafa Kemal kendisini bir anda sokak savaşları içinde bulmuş, kontrolü ele aldıktan sonra da koca orduyu büyük bir manevrayla hiç beklenmedik bir şekilde geri çekerek yok olmaktan kurtarmıştı. Bütün bunların üstüne bir de sıtmaya yakalanmış ve kim bilir kaçıncı kere ama yine hastalanmıştı.
Ağrı ve ızdırap içindeyken ona Halep’de tanışıp çok samimi oldukları Fansa ailesi kucak açmış, hastalığı ile ilgilenip onu ayağa kaldırmışlardı.
Dostlukları her zaman devam etti.
15 Aralık 1917 tarihinde Şehzade Vahdettin’in fahri yaveri olarak Almanya seyahatine katılan Mustafa Kemal Paşa nihayet İstanbul’a dönmüştü. Sarı Paşa, o aralar İstanbul’un kalbi olan Pera Palas’da kalmayı tercih ediyordu. Burada hem olan biteni yakından takip ediyor hem de artık neredeyse bir İngiliz karargahı haline gelmiş Pera Palas’da, dosta düşmana “ben buradayım” mesajı veriyordu. Kısa bir süre sonra kısıtlı bütçesini daha fazla zorlamamak için kiralık bir ev bakınmaya başladı. Yine böbreklerinden rahatsızdı. Hiç durup dinlenmeye vakti olmamıştı ki!
Ağrılar ve ciddi böbrek rahatsızlığı artık dayanılmaz bir hal almıştı. Doktorlar ona şiddetle Viyana ve Karlsbad kaplıcalarını tavsiye ediyorlardı.
İstanbul’a yerleşmiş olan Fansa ailesi Sarı Paşa’yı burada da yalnız bırakmaya niyetli değillerdi. Tedaviye gidene kadar Beyoğlu’ndaki evlerinin 4.katını ona ayırıp ısrarla eve getirdiler. “Evini tedaviden dönünce tutarsın” diyerek onu ikna ettiler.
Henüz eve taşınmıştı ki daha ikinci gününde kapı çaldı. Selma Fansa kapıyı açtı.
Gelen kişi Şehzade Vahdettin Efendi’nin kızkardeşinin kızı Prenses Münibe idi.
Selma Hanım doğal olarak bu işe çok şaşırmıştı. Prenses Münibe Paşa’yı soruyordu ancak Paşa evde yoktu. Selma Hanım Prensesi içeri davet etti ve nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Prenses’in söyledikleri hayli ilginçti. “Beni buraya Zat’ı Şahane gönderdiler” dedi. “Kızları Sabiha Sultan’ı fahri yaverleri Mustafa Kemal Paşa’ya vermeyi arzu ediyorlar, kendisine bu meseleyi söyleyiniz, ben sizden haber alırım!”
Haber çıkmadı çünkü Paşa, kısa bir süre sonra Fansa ailesinin evlerinden ayrılarak, şimdi müze olan Şişli’deki evine taşınmıştı. Tam da bu dönemde Atatürk’e hazırlanan bir suikast teşebbüsünün sebeplerinden birinin de Sultan ile evlenme söylentilerinden kaynaklandığı olasılığı yüksektir.
Türk Ordusu’nun en ünlü komutanlarından biri olan Mustafa Kemal Paşa’nın “Generaller Komplosu” kuruntusundan doğan kuşkulara, bir de Sultan’la evlendirmek istendiği söylentileri eklenmiştir. O’nun, Padişah’ın yakını sanılmasından, Padişah’la görüşmelerinde Hükümet aleyhinde telkinlerde bulunmasından, Enver’in unvanını değiştirttikten sonra onun yerine geçmek istediği yolundaki söylentilerden doğan kuşkular, birbirine eklendikçe eklenmiştir.
İşte bu söylentilerin yaşandığı bir dönemde, Mustafa Kemal Paşa ile Dr. Râsim Ferid, 76 Numaradaki bilinen eve gitmek üzere Akaretler Yokuşu’nu inerken, Valide Çeşmesi’nden az aşağıda yolun daraldığı, Vişnezâde Camii’ne giden köşesinde Paşa irkilir ve yavaşça:
“Doktor, tabancan var mı?” diye sorar.
O, “yok” deyince: “Benim sol ceket cebimde bir tane var. Al ve tetiğini aç, arkamızdan gelen var” der. Doktor tabancayı alınca, Mustafa Kemal de sağ tarafındaki tabancayı çekip bir anda dönerler ve arkadan gelen adamı derdest ederler.
Adam, iri yarı İdris isminde bir Kanun Çavuşu’dur. Hiç böyle bir hareket beklemeyen adam şaşınlık içindeyken elinden parabellum tabancasını alıp önlerine katarak eve gelirler. Adam evde sorguya çekilince, Mustafa Kemal’i öldürmek üzere takip ettiğini itiraf eder.
Bu Paşa’ya yönelik ne ilk ne de son suikast teşebbüsüdür.
Bu arada yeni kiralanan evin ilk ziyaretçisi Vahdettin’in yakın dostu İbrahim Bey olmuştur.
İbrahim Bey ziyarete geldiğinde Paşa yine evde yoktu ancak İbrahim Bey Paşa’nın yaveri Cevat Bey ile görüştü.
Konu yine aynı idi.
Veliaht Vahdettin iki kızından biri olan Sabiha Sultan’ı Mustafa Kemal Paşa’ya vermek istiyordu. Elbette Vahdettin bu hamlesiyle ordu içinde çok sevilip sayılan Mustafa Kemal Paşa’nın kendi yanında olmasını istiyordu. Çanakkale’de efsaneleşen, kendisini beraber gittikleri Almanya seyahatinde daha da yakından tanıyarak bilgisine, duruşuna, karizmasına hayran kaldığı Mustafa Kemal Paşa, Velaiaht tahta geçip Padişah olduğunda onun karşısında değil, yanında yer almalıydı.
O herkesin gözdesi Mustafa Kemal Paşa’ydı.
Nam’ı diğer “Sarı Paşa”.
Saray’a geleceği duyulunca bir telaş başlardı.
Harem’de ona gizli bir isim takılmıştı.
“Sarı Gül!”
Saray içinde şifreli haberleşme sayesinde, Paşa gelmeden önce onu görebilmek için bahçede yürüyüşe çıkanların sayısı oldukça fazlaydı. Daha sonraları “Sarı Gül” şifresi yerini bir başka isme bırakmıştı.
“Sarı Paşa!”
Sarı Paşa’nın evlenme ihtimaline en çok sevinen kuşkusuz Zübeyde Hanım’dı. Hele de gelin adayının Veliaht’ın kızı olması onu heyecanlandırmıştı. Çevresinde herkes bu evliliğin çok iyi olacağını düşünüyordu. En yakın arkadaşlarından Fethi Bey (Okyar) ve Rauf Bey (Orbay), bunun son derece önemli bir şans olduğunu söyleyerek Enver Paşa’yı örnek gösteriyorlardı. Sadrazam Talat Paşa bile bu konuda açık desteğini ifade etmişti. Padişah Mehmet Reşat hem yaşlı, hem de oldukça hastaydı. Hatta Almanya seyahatine Veliaht Vahdettin’in gönderilmesine sebep de buydu. Yani Vahdettin’in yakında tahta çıkmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, önceleri ne evet ne hayır dedi. Daha sonra kurulacak Cumhuriyet hükümetlerinde Mustafa Kemal’in ölümüne değin Dışişleri Bakanlığı yapacak olan Dr. Tevfik Rüştü Aras bu olayları anarken “Ben bu işin olmayacağına o kadar inanıyordum ki ona hiç karışmadım” diyecekti. Peki ya Mustafa Kemal Paşa? Bu sorunun yanıtı, İstanbul’da bir gece yürüyüşünün ardından ortaya çıkacaktı.
Şimdi filmi biraz ileri saralım ve bu ilginç hikayeyi Atatürk’ün kendisinden dinleyelim.
Aradan yıllar geçmiş, milli mücadele başarıyla sona ermiş ve Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Milli mücadelede çok önemli rol oynamış, kelimenin tam anlamıyla “kelle koltukta” her türlü riski göze alarak Atatürk’e büyük destek olmuş, ismi çok fazla dile getirilmese de Atatürk’ün 1910 yılından beri tanıyıp en çok güvendiği dostlarından biri olan Dr. Rasim Ferit Talay ve çoğu Atatürk’ün yakın çevresinden oluşan arkadaşları Çankaya’da sofradadırlar.
Bir ara sohbet, 1924 senesinde Hilafet’in kaldırılması ve hanedan üyelerinin yurtışına çıkarılmasına gelir ve Atatürk “biliyor musunuz” der, “şu an bende o hanedan üyeleri arasında olabilirdim. Eğer değilsem bunda Dr.Rasim Ferit Bey’in payı pek yüksektir. Kendisine müteşekkir olduğumu hepinizin önünde belirtmek isterim”.
Dr. Ferit her zamanki alçakgönüllü haliyle herkesin meraklı bakışlarından saklanmaya çalışırken Atatürk devam eder.
Keyifli bir akşam sonrası doktorla Maçka Kışlasının karşısındaki parka gidip oturduk. Herkesin Sabiha Sultan ile evlenmem konusunda yaptıkları baskı kafamı çok meşgul ediyordu. Ne dersin doktor, düşüncelerin nedir diye sordum.
Gözünü kırpmadan “olmaz bu iş” dedi.
Şaşırdım. Herkes olsun diye uğraşıyordu. “Neden” diye sordum.
Cevapladı. “Üç sebebi var” dedi.
Bir, sen iki ay içinde herhangi bir kadından bıkarsın!
Gülümsedim.
İki, Sultan ile evlilik sana ağır gelecek bir merasime tabiidir. Yanına gidebilmek için bile izin istemelisin veya onun davetini beklemelisin ki sen bunu yapamazsın.
Üç, evlenirsen eleştirdiğin Enver Paşa’ya benzersin!
Gözlerimi dikip baktım ona ve söyledikleri tek tek kafamın içinde şekillenmeye başladı.
“Biliyor musun” dedim, “bana gerçekleri söyleyen tek dostum senmişsin.”
Konu o an, orada kapanmıştı.
Ancak bu Sarı Paşa’nın hanedan ile olan ilişkilerde son hikayesi olmayacaktı.
Çünkü o herkesi kendisine hayran bırakan Sarı Paşa’ydı. O da başka bir yazımızın konusu olsun.
5 yanıt
Çok güzel bir yazı teşekkürler kalemine yüreğine sağlık kardeşim ATATÜRK’ÜN ruhu şad olsun saygı ve minnetle anıyorum
çok teşekkürler
MUSTAFA KEMAL BAĞDAT’TA GÖREV YAPMAMIŞTIR. BAĞDAT’A HİÇ GİTMEMİŞTİR.
Dikkat ve uyarınız için çok teşekkürler ancak bunu nerede gördünüz, bilgi verirseniz sevinirim.
Bağdat’a gittiği kısmını nerede gördünüz, bildirirseniz sevinirim.
Teşekkürler.
KB…