At nalı yoktu, at nalına çakacak çivi de yoktu.
Yol, köprü, elektrik, su yoktu.
İğne, iplik yoktu.
Doktor, hemşire, mimar, mühendis yoktu.
Makinist yoktu.
Su yoktu, su!
Ekmek yoktu.
Okumuş, yetişmiş, beyin ve beden gücüyle çalışabilecek erkek nüfus savaşlar da erimişti. O ise “bizim Allah’ımız var” demedi. Allah’ın verdiği aklını kullanarak çalışmaya başladı.
İşe eğitim ve tarımdan başladı.
Gelecek nesillerin planlarını yaptı.
Yeni nesil çocukları yurt dışında eğitime gönderirken bir yandan da yurt dışından konularının uzmanı eğitimcileri getirdi. Uygulamalı eğitim verdirdi. Toprak Mahsulleri Ofisleri, Tohum Islahat merkezleri kurdurdu. Su kanalları, sulama yöntemleri ve verimli tarım çalışmaları yaptırdı. Süt ürünleri, hayvancılık tarım ile beraber inanılmaz bir hızla gelişti.
Bozkır’ın ortasında çiftlik kurdu.
Şahsi parasını da harcayarak kooperatifler kurdu. Köylülerle imece usulü beraber çalışıp, örgütlenerek neler yapabileceklerini gösterdi. İktisat Kongresi yaptı, banka kurdu. Vergi indirimleri, kredi imkanları sağladı. Köylü milletin efendisiydi.
Meyve ve sebze başta olmak üzere tahıl ve baklagilleri yurt dışına satıp gelirleriyle diğer endüstriler için fabrikalar kurdurdu. Her fabrika bir eğitim yuvası şekline dönüştü.
Yüzlercesi sadece Anadolu’ya ait olan binlerce değişik tohum Anadolu’nun verimli topraklarından fışkırmaya başlamıştı.
Hiç bir şeyi olmayan ülkeyi 10 sene içersinde dünya’da kendi kendine yeten 7 ülkeden biri durumuna getirdi. 300 yıllık bir rönesansı 10 seneye sığdırdı.
Bizler de 15 yılda 300 yıl geriye götürdük.
Şeker Pancarcı, findıkçı, çaycı, ya da geçinemiyoruz diye ağlayıp hala gidip akape’ye oy veren kesimden, kendi kendine muhalif olan muhalefetten bir ümidim yok.
10, 20 hatta 30 sene sonra bu ülkeye yön verecek olanlarla ilgilenmemiz lazım.
Şeyh olup, medeniyet tarikatında yetişecek müritler yetiştirmeyi düşünüyorum.