“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
Atatürk bu sözleri söylerken elbette aklında Sevr anlaşmasıyla Anadolu’ya sonradan geldiği iddia edilen Türklerin Anadolu’dan sürülmeleri için çalışan düşmanlar ile ümmet olan ve kulluk edenler yerine millet ve vatandaş olan bir ülkenin halkı vardı. Bu konuda Orhun yazıtlarından Hitit ve Sümerler’e kadar dünya tarihi ve Anadolu medeniyetleri olmak üzere araştırmalar yapıyordu.
Kapatın gözlerinizi bir hayal edin.
Sakarya Meydan Muharebesi olanca hızıyla devam ediyor.
Düşman öylesine yakındır ki, top sesleri meclisten duyulur haldedir.
Meclis, çalışmalarına devam edebilmek için “Konya ya da Kayseri’ye taşınalım mı” tartışmaları yaparken, Sarı Paşa Türk tarihi üzerinde çalışmalar yapıyor. Anadolu’da başta Hititler olmak üzere tüm medeniyetlerin araştırılması gereğini düşünüyor. Türklerin Anadolu’ya 1071’de gelişlerinin ilk değil, son gelişleri olduğuna, yani Anadolu’nun çok daha öncelerden Türk yurdu olduğuna inanıyor. Savaş olanca hızıyla devam ederken 1 Ekim 1921’de Eti Müzesi’nin açılışını yapıyor.
O döneme kadar Augustus Tapınağı ve Roma Hamamı gibi arkeolojik mekanlarda bulunan kalıntı ve eserleri ilk defa kapsamlı ve düzenli bir şekilde sergileniyor ve ileride Anadolu Medeniyetleri Müzesi adını alacak ve dünyanın en kapsamlı Anadolu uygarlıkları müzesine dönüşecek olan bir kurumun temellerini atmış oluyor.
Tarihi yapıları, köklü geçmişi ile bugünlere gelen Anadolu Medeniyetleri Müzesi 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde 68 Müze arasında birinci seçilerek “Avrupa’da Yılın Müzesi” ünvanını elde ediyor.
İleri görüşlü olmak nasıl bir şey?
Burada da kalmıyor elbette. Ümmet anlayışından millet anlayışına, kulluk yapmaktan vatandaş olmaya geçebilmek için eğitime, dilimize, tarihimize, arkeolojiye olağanüstü önem veriyor. İnsana, gençliğe yatırım yapmak, üniversiteler kurmak, kurumlaşmak ve bilimsel araştırmalar yapmak üzere çalışıyor.
Türkiye’de hemen her şeyde olduğu gibi arkeoloji de, özellikle de Anadolu’nun eskiçağ tarihi, Atatürk’ün bilimsel zekâsı sayesinde gelişmiş ve kurumlaşmıştır. Atatürk’ün önderlik ettiği tarihsel köklerimizin öğrenilmesi çalışması, ulusal bilincimizi pekiştirmiştir. Muazzez İlmiye Çığ’ın Sümerliler konulu kitap ve araştırmaları bu sürecin doğrudan tanığıdır.
Henüz Lozan anlaşması bile yapılmamışken, ülkenin her yerinden hala dumanlar tüterken yurtdışına burslu öğrenci göndermek başka kimin fikri olabilirdi?
O kadar işin, gücün, sıkıntının içinde bütün bunları nasıl düşünebiliyor?
Amerika’da katıldığım bir panelde, Kuzey ve Orta Amerika’da yaşayan 30’un üzerine yerli, yani “Kızılderili” kabilenin Sibirya’da yaşayan “Yakut ” kökenli oldukları konusunu şaşkınlıkla dinlemiş, gerçekten de yaşam tarzlarını, adetlerini, yedikleri, içtikleri, inançlarını dinledikçe son derece mantıklı gelmişti. Şaman olmaları, ölülerin ardından ağıt yakmaları, ağaçlara çaput bağlamaları, doğa ve hayvan sevgileri, kurt, at ve kartallara olan sevgileri, Dede Korkut’u anımsatan efsane ve hikayeleri, kilim dokumaları, kilim desenleri, göçebe çadırları, kadın ve erkek eşitliği, sazlı, sözlü yemek ve toplantıları çok açık bir şekilde benzerlikleri ortaya koyuyordu.
Esas şaşkınlığım bir zaman sonra daha da arttı.
K. Pekarskiy isimli bir ilim adamı 1881-1905 arasında, yaşadığı topraklarda topladığı dil ve folklor malzemesine dayanarak çok önemli bir eser meydana getirir.
Bu yapıt, Rus İlimler Akademisi tarafından 1905-1930 yılları arasında toplam on üç fasikül olarak basılan, orijinal adıyla, “Slovar Yakutskogo Yazıka”dır. Bilin bakalım bu konuyu ortaya çıkarıp Ural-Altay dilleri, Türklerin eski dinleri ve yaşam şekilleri gibi konuların araştırılmasınI isteyen, Türk Dil Kurumu tarafından
oluşturulan bir heyetle bu eserleri Rusçadan Türkçeye tercüme ettiren kimdir?
Evet, doğru bildiniz, Mustafa Kemal Atatürk.
Afet İnan, Ahmet Caferoğlu, Reşit Rahmeti Arat gibi ünlü Türkologların da bulunduğu, Rusçayı anadili seviyesine yakın bir derecede bilen on sekiz kişiden oluşan bir heyet son derece titiz bir çalışma yaparak, eseri Türkiye Türkçesinin harf dizilişine göre sıralayıp Atatürk’e sunarlar. Atatürk, Afet İnan tarafından kendisine takdim edilen bu büyük çalışma üzerinde, etimoloji denemeleri yapar.
Bu çalışmanın orijinali halen Anıtkabir Komutanlığı Atatürk özel kitaplığına bulunmaktadır. Tam 13 büyük ciltten oluşan bu eserin hemen her sayfasında Atatürk’ün el yazısı ile alınmış notları vardır.
Bırakın kitabı filan, siz hiç hayatınızda bir lügat okudunuz mu?
Sözde bilgiye erişimin çok hızlı olduğu bir dönemde bile beni hala şaşkınlığa uğratan o olağanüstü insanı gelin de sevmeyin, gelin de saymayın!
Amerika’da yine bir kongre’de yanıma yaklaşan genç bir delikanlı İngilizce olarak “merhaba ben de Türküm” dedi. Hani “memleket nere” muhabbeti gibi “yaa, nerelisiniz” diye sordum. “Karay Türküyüm” dedi.
“Karaçay’mı demek istediniz” diye sordum, “hayır” dedi, “Karay”!
Türkiye’de pek bilinmez ancak özellikle Amerika’da oldukça yoğun bir soydaş gurubumuz vardır. Azeri, Türkmen, Özbek, Tatar, Ahıska, Kırgız, aklıma ne gelirse düşündüm ancak Karay’ı çıkaramadım. “Hazar Türkü de derler” dedi genç delikanlı. O zaman anladım. Ülke Litvanya. Baltık kıyısında yaklaşık üç milyon insanın yaşadığı, geçimini hayvancılık ve ormancılık ile sağlayan bir ülke. Halkın önemli bir bölümü ateist, ülkede az sayıda Karay ve Tatar Türkü yaşamakta. Kuman soyundan gelen Kırım Türklerinin “Musevi” olan halkının bir bölümü buraya yerleşmiş.
Beni asıl şaşırtan bu değildi elbette.
Beni asıl şaşırtan hikaye rahmetli büyüğümüz, Profesör Oktay Sinanoğlu’nun anlattıklarıydı. Profesör Oktay Sinanoğlu bir konferans için Litvanya’ya gidiyor. Arkadaşı Profesör Yutsis de, kendisini ilgisini çeker diye onu Hazar Türklerinin yaşadığı bölge olan Trakai’ye götürüyor. Sinanoğlu içinde büyük bir göl, Türklerin yaptığı büyük kale ve harika manzarası olan bu ilçeye, tarihi binalara ve insanlara bayılıyor.
Orada köyün ihtiyar meclisinin başı olan aksakallı bir adamla tanışıyor ve köy hakkında konuşmaya başlıyorlar.
Uzun uzun konuşuyorlar, hem de Türkçe!
Aksakallı Sinanoğlu’na ne diyor bilir misiniz?
Bakın aynen şöyle söylüyor.
“Atatürk’ümüz zamanında Türkiye’den onun gönderdiği elçiler gelir, bize Türkçe dergiler, kitaplar getirirdi. Atatürk vefat etti, Türkiye’den ses seda kesildi. Size ne oldu?”
Evet, sahi, ne oldu bize?
Olağanüstü bir insan çıkıyor, imkansız denilen bir bağımsızlık mücadelesi veriyor, yeni bir ülke kuruyor, o yoktan varolan ülke 10 sene içerisinde dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri oluyor, eğitimden sanayiye, sağlıktan ekonomiye, dil, tarih, sanat, aklınıza gelebilecek her konuda inanılmaz adımlar atılırken bizim varlığını yeni öğrendiğimiz soydaşlarımıza elçi gönderiyor, kitap, dergiler yolluyor.
Dün bir program izledim. Halka ve üniversite öğrencilerine sorular soruluyor. Mars mı daha yakın, Hindistan mı? Bir tek Hindistan diyen yok, hepsi Mars diyor. “Bakınca Mars’ı görüyoruz ama Hindistan görünmüyor” diyen var. Milliyetçi olduğunu söyleyerek söze başlayan gence Osmanlı İmparatorluğunu kim kurdu sorusuna cevaplar sırasıyla şöyle; Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Mustafa Kemal Atatürk. Çin Seddi nerede sorusuna cevap veren olmadı. “Çin seddi de ne” diye soranlar daha fazlaydı. Evlilik programı yapan 3 isim soruldu, herkes bildi. Aynı insanlara 3 tane dünya klasiği soruldu, cevap veren çıkmadı. Örnekler çok ancak güleriz ağlanacak halimize.
Bir çok anı ve kaynakla beraber Türkiye’nin en önemli hukuk akademisyenlerinden biri olan İlhan E. Postacıoğlu’nun ‘Atatürk Önünde Tarih Bakaloryası’ adlı 1979 tarihli anı kitabından da gördüğümüz üzere Atatürk’ün, Galatasaray Lisesi bitirme sınavlarına katılıp öğrencilere sorduğu sorulara bakalım.
- Attila’nın Romalılarla harbi sırasında Afrika’dan İspanya’ya geçen ilk Arap ordusu kaç kişiydi? Bunların içinde kaç Türk bulunuyordu? Bu ordu ilk nereye ayak bastı? Hangi istikamete doğru gitti? İlk olarak hangi şehri zaptetti?
- Sevr ve Lozan antlaşmalarını mukayese ediniz?
- Akdeniz’in iklimiyle Adalar Denizi’nin iklimi arasındaki farklar nelerdir?
- Devletçilik ve fertçilik nedir?
- Teşrii Kuvvetler ne demektir?
- Kanunlar nasıl yapılır?
- Şimendifer siyaseti nedir?
- Türkiye’de 1914’ten sonra yapılan şimendifer hatları nerededir?
- Batı Anadolu’nun ehemmiyeti nedir?
- Eski medeniyet ne demektir?
- Etilerle Mısırlılar arasındaki muharebeyi anlatınız?
- İlk zamanlarda Asya’daki Türk kavimleri nelerdir? Bunların göç yollarını anlatınız? Asya’nın ortasındaki büyük denizin kurumasını anlatınız?
- Asur ve Akat medeniyetlerini Mısır medeniyetiyle mukayese ediniz?
- Anadolu’daki Türk medeniyetleri hangileridir?
- Eti, Sümer ve Mısır medeniyetlerinden hangisi eskidir?
- Bizdeki Reisicumhur seçimiyle Almanya’daki Reisicumhur seçimi arasındaki farklar nelerdir?
1930’lu yıllarda orta ve lise öğrenimi yapan öğrenciler işte bu sorulara cevap verebiliyordu. İdealist bir kadro ile atılım yapan, Köy Enstitülerini kuran, yetişen yetiştiren insanlar atlarına binip gittiler.
İki işi bir arada yapmakta bile zorlanırken, kısacık ömrüne sayamayacağımız kadar mucize sığdırıp bize bağımsızlığımızı veren Sarı Paşa’mıza layık olabildik mi?
13 yanıt
Cok guzel anlatmissin…Tesekkur ederim. Gercekten ne oldu bize???
Çok teşekkürler…
Harika bir analiz ve dopdolu tarihi gercekler. Akliniza elinize saglik
Çok teşekkürler…
Koca yürekli güzel kardeşim kalemine yüreğine sağlık muhteşem bir yazı bir solukta okudum ve tekrar tekrar okuyacağım kalbimizden hiç bir zaman silinmeyecek ve sevgisi hiç bitmeyecek büyük önder ATAMIZIN ruhu şad cennet mekanı olsun ışıklar içinde uyusun rahmetle minnetle saygıyla anıyorum ❤️
Çok teşekkürler…
Muhteşem. Yazınızı yürekten tebrik ediyorum …
Çok teşekkürler…
Değerli Dostum,
Tekrar, Eski Ayarlarımıza Dönmek için,
Bugün Ne Yapılması Lazım…???
İlk Yapılacak Seçimlerde, Kimleri, Ne için Destekleriz…???
5 Sene Sonra Düzelecek…!!! Dersek,
Bugünden Nasıl Bir Destekte Bulunursun…???
Yazışalım…
H.H.V
Memnuniyetle üstadım, çok teşekkürler.
Elinize sağlık. Bir konuda görüşümü dile getirmek isterim. Köy Enstitülerini kuranlar, yetiştirenler, yetişenler, atlarına binip gitmediler. Kovuldular. 1954. Eskişehir ve Van illerinden 2 köy ağası, bu güzelim okulları Menderes’e şikayet ettiler. Kapatıldı okullar. Emniyet Müdürüne, karını boşa ben evleneceğim diyen Menderes’tir. 10 yıllık iktidarı boyunca yaptıklarının bedelini bu gün ödüyoruz. Önce asıldı sonra iadeyi itibar verildi.27 Mayıs 1960 öncesi.ilkokula başladım. Öğretmenimiz, yarın, yanınızda bir bardak getirin dedi. Süt tozu içirmek istediler. İçemedim. O küçücük yaşımda, ineği sağmayı öğrenmiştim.Sağdığımız inek sütü ile, tereyağımızı, peynirimizi kendimiz yapardık. Bahçemizdeki ahırımızda her zaman 3 inek ve 3 koyun bulunurdu. Ülkeme çok yazık oluyor. Elimizden de bir şey gelmiyor.
Muhteşem bir yazı
Bizim tarihimiz başlı başına değerlendirilmesi gerekmekte olup, yeni nesillere tüm birikimleri ile başta zatıaliniz olmak üzere
geniş bir uzman heyet tarafından kapsamlı ve yazılı metinlerle büyük bir ATATÜRK
MÜZESİ oluşturulmalı ve gençlere teslim edilmelidir.