Ara
Close this search box.

Fatma Seher. Nam’ı diğer “Kara Fatma”.

Yusuf Ağa’nın kızıydı Fatma Seher. Nam’ı diğer “Kara Fatma”!

Aslında Mustafa Kemal Paşa ile yolları kısa bir süre de olsa kesişmişti Edirne’de.

Paşa kısa bir süre Edirne’deyken , Fatma Seher de subay eşi Derviş Bey’le beraber Edirne, Yanık Kışla’da düşmana karşı omuz omuza savaşıyordu.

Selanik tek kurşun atmadan teslim edilmişti.

Edirne’nin düşmesi ise uzun sürmedi. Bulgar ordusu da Çatalca’ya kadar gelmişti.

Screen Shot 2021-09-02 at 9.30.44 PM

Mustafa Kemal ve çocukluğundan ölümüne kadar hiç ayrılmadığı en yakın arkadaşı Nuri Conker İstanbul’daydılar. Selanik’den gelen arkadaşlarını görünce ikisinin de kaşları çatıldı. Nuri kafasını çevirdi, bakmadı arkadaşlarına. Mustafa Kemal ise dayanamadı, “siz” dedi, “nasıl bıraktınız, teslim ettiniz güzel memleketimizi”!

Birinci Dünya Savaşı başlamıştı.

Edirne’de kocasıyla beraber düşmana karşı savaşan Fatma Seher yine kocasının yanında Kafkasya cephesindeydi bu sefer. Nerede ne ihtiyaç varsa, yanında küçük çocuklarıyla oraya koşuyordu.

Kocasına görev emri gelmişti. O göreve giderken Fatma Seher de boş duracak değildi. Kendi ailesinden yanına getirttiği 10 yürekli kadın vardı. Onlarla beraber vatanı kurtarmak için mücadeleye devam edecekti. Hemşirelik, terzilik, aşçılık yapıyorlardı.

Gece feci bir baş ağrısı ile uyandı.

Sabaha kadar gözüne uyku girmedi. İşte tam da o sabah acı haber geldi. Kocası Derviş Bey Sarıkamış’da şehit olmuştu.

Baba memleketi Erzurum’a döndü.

Memleket için için yanıyordu. Rus ve Fransızlar tarafından kullanılan Ermeni çeteleri köyleri kasabaları basıyor, çoluk çocuk demeden zalimce insanların canına kıyıyorlardı. Çoğu ailelerin eşleri, oğulları askerde, cephede olduğundan, korumasız kadın, çocuk ve yaşlılar diri diri yakılıyor, kafaları kesilip sırıklara dikiliyor, gözleri oyuluyor, çocuk yaşlarına bakılmadan ırzına geçip öldürülüyorlardı. Bu kıyımdan Ermeni soydaşları da payını alıyorlardı. Osmanlı’ya karşı savaşmak istemeyen Ermeni vatandaşlarını da öldürüyor, korku salıp yanlarına çekmek için ibret olsun diye insanlık dışı işkence uyguluyorlardı.

Fatma bacı bu duruma fazla seyirci kalamazdı. Derhal önce yakın akrabalarından oluşan bir birlik kurdu. Sonra örgütlenerek bu çetelere karşı savaşmaya başladı ancak aklında payitaht, yani İstanbul vardı. Kadın hareketlerini duyuyor ve bu örgütlenmelerin bir parçası olmak veya bir nefer olarak bu savaşın içinde olmak istiyordu.

İstanbul’a gitti ve hemen araştırmalara başladı. Ne yazık ki hangi kapıyı çalsa açılmıyordu. Hem kadın olması, hem insanların korkuları, bir yanda padişah yandaşlarının baskıları öte yandan işgal kuvvetleri adım atabilmesine imkan tanımıyordu. Çoğunluk İngiliz veya Amerika mandası altına girmekten yanaydı. Kimse ülkenin tek başına mücadele ederek bağımsızlık kazanabileceğine inanmıyordu.

Bir kişi hariç.

Mustafa Kemal.

blog-mustafa-kemal-ataturk

Anadolu’ya geçmiş, örgütlenmeye başlamıştı. Padişah yanlısı ve yalakalar bu hareketi küçümsüyor, alay ediyor ve başarısız olması için düşmanla işbirliği yaparak, bu hareketi başlamadan bitirmeye çalışıyorlardı. Onlara göre Mustafa Kemal’in bu yaptıkları Osmanlı’yı kurtaracak olan işgal kuvvetlerini kızdırmaktan öte bir işe yaramıyordu. Padişah ve yandaşları tam bir gaflet içerisinde, ülkeyi düşmana peşkeş çekmekle meşguldü. Kara Fatma derhal Anadolu’ya gidip Mustafa Kemal’i bulmalıydı. İstanbul’dan ilk hareket eden Gülcemal vapuru ile önce Samsun’a, oradan da Erzurum’a geçti ancak az bir zaman farkıyla Paşa’yı kaçırmıştı. Hemen Sivas’a doğru yola çıktı.

“Milli Mücadelede Sivas 108 Gün” kitabının yazarı ve Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Necip Günaydın hatıralarında olayı anlatır.

“Bizim belediyenin olduğu bölgede Mustafa Kemal’i 3 gün bekliyor. Yemeğe giderken önüne çıkıyor ve ‘Paşam sizinle görüşmek istiyorum’ diyor. Mustafa Kemal, ‘Sen kimsin kadın?’ diyor. Suikast olabilir, her şey olabilir. O da ‘benim sizden tek isteğim başlattığınız istiklal savaşında fiilen görev almak. Bir yetki belgesi istiyorum’ diyor. Mustafa Kemal, ‘bu erkek işi, toptan tüfekten korkmaz mısın?’ diyor. O da ‘hayır Paşam toptan da tüfekten de korkmam’ diye karşılık veriyor.”

Seneler sonra Kara Fatma hatıralarını aktarırken Necip Günaydın’ı doğruluyor. Kara Fatma olayı anlatırken gözleri ışıldıyor ve sanki o günü yaşarmışcasına anlatıyor.

Screen Shot 2021-09-02 at 9.30.50 PM                       Screen Shot 2021-09-02 at 9.31.41 PM

“Mustafa Kemal’in huzuruna çıkabilmek için muhtelif kıyafetlere girerek üç günlük bir mücadeleden sonra devamlı bir takibin neticesi olarak, Sivas’ta öğle yemeğine davetli bulunduğu bir yere giderken yolda yakaladım. Üzerimde çarşaf vardı ve yüzüm de peçe ile kapalıydı. Kendisiyle bir mesele hakkında görüşmek istediğimi söyleyince ilk defa sert bir lisan kullanarak ‘ne görüşeceksin’ dedi. Kalbimdeki vatan aşkı, bu sert muameleye üstün geldi. Derhal peçemi kaldırdım ve ‘İstanbul’dan buraya kadar sizinle görüşmek için geldim ve maruzatımı bir dakika için dinlemenizi ısrarla rica ediyorum’ dedim. Sonra, pek yakınımızda bulunan küçük bir lokantaya beni kabul ettiler.”

Kara Fatma’nın efsanevi hikayesi asıl burada başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa’ya kendini tanıtır, yaptıklarını anlatır ve görev ister. Paşa çok memnun olur ve “bütün kadınlar senin gibi olsa idi Kara Fatma” der. Fatma Seher artık “Kara Fatma’dır”.

Simsiyah giyinir. Siyah pantalon ve siyah çizmelerinden başka belindeki kaması da siyahtır. Tüfeği, kırbacı ve çok sevdiği atı da.

Kara Fatma, Sivas’da Mustafa Kemal’in bizzat yazdığı pusulayı aldı, kalbinin çarpıntısını bastırmaya çalıştı ve sevinçle yerinden kalktı. Hiç vakit kaybetmeden yola çıktı ve İstanbul’a döndü. Talimatları takip ederek görev pusulasını gösterdi. İlk işi Topkapılı Pire Mehmed ve Laz Tahsin bulmak oldu. Onlarla beraber 15 kişilik bir çete kurdu. Kısa sürede bu çete üyelerin sayısı 700’ü buldu. Kara Fatma Üsküdarlı Albay Neşet Bey’in emrinde savaşmaya başladı ve ilk görevi Gebze oldu. İnönü’de çarpıştı. Sonra da Sakarya’da. Yanında bulunan 28 kadın şehit oldu. Kızı elinden vuruldu, parmakları koptu, kendisi kolundan yaralandı.

Kara Fatma, beraberindeki gönüllülerle birlikte İznik’te, Kumlu’da, Alaşehir’de, Sivrihisar’daydı; düşman neredeyse oradaydı. Başkomutanlık Meydan Muharebesi’de esir düştü. Hemde General Trikopis’e. Yine bunları anlatırken o anları yaşıyor gibi heyecanlıydı.

“Altımdaki Ceylan ismindeki, güzel talim ettirilmiş çok akıllı bir hayvandı; âdeta bir piyade neferi gibi düşman mevziine sokulmakta fevkalâde mahirdi. Afyon civarındaki Sürmeli köyünde bulunan düşmana müfrezemle taarruz esnasında, hayvanımla düşmanın mevziine sokulmak icap etti. Bu esnada düşman tarafından yakalanmıştım. Beni yakaladıkları zaman gözlerim bağlanarak, kendi mevzilerinin iki saat gerisinde bir yere götürülmüştüm ve burada gözlerimdeki mendil çözüldü”.

Kara Fatma burada tam 19 gün işkence gördü. İstedikleri cevapları alamayan düşman askerleri Kara Fatma’yı Tirikopis’in yanına götürdüler. Gerisini yine kendisinden dinleyelim. “Beni görünce son derece hayretle bana bakıyordu ve sen Kara Fatma diye üç defa hayretle ismimi tekrarladı. Biraz sonra hayretinin sebebini son sualinden anladım. Meğer bunlar, Kara Fatma’yı devasa bir şey tahayyül ediyorlarmış ve ben de bunlara cevaben ‘Anadolu’daki Kara Fatmaların en kuvvetlisi benim’ demiştim.”

Kara Fatma filmlere konu olacak bir ustalıkla düşmanın elinden kaçmayı başardı. Hatta bu başarısından ötürü Kara Fatma’ya “üsteğmen” rütbesi verildi.

Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nden sonra vakit kaybetmeden Bursa’ya geçti Kara Fatma. Şehrin Yunan işgalinden kurtarılması için de müfrezesiyle birlikte çarpıştı. Kara Fatma, o günleri anlatırken yine son derece mütevazıydı:

“Bursa Cephesi’nde harbe girdim. Bizim vazifemiz kıtanın gerilerine akın etmek ve yollarını kesmekti. Vazifemizde başarılı oluyorduk. Yunanlılar bizim ordunun hücumuna fazla dayanamadı. Bozgun başladı. Birkaç gün içinde Yunan’ı denize döktük. Artık vazifem bitmişti. Yorgun vücudumu dinlendirmek için izin verdiler.”

Kara Fatma 1922 yılında Ankara’ya davet edilerek bir atış yarışmasına katılmış ve burada birinci gelmişti. Kurtuluş Savaşı’nın bu büyük kahramanına önce teğmen rütbesi verildi ve İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Bu hayat Avrupa veya Amerika’da yaşanmış olsa Oscar’a aday filmler çekilir, romanlar yazılırdı.

Milli Mücadeleden sonra üsteğmen rütbesi ile emekli edildi ve emekli maaşı bağlandı. Onun tavrı ise farklıydı. “Ben para için savaşmadım. Vatanım için savaştım” dedi ve maaşını Kızılay’a bağışladı. Eşi ve iki oğlunu şehit veren bu vatan evladı ne makam istedi ne de yardım.

Seneler sonra yetim torunları ile birlikte yoksulluk içinde Galata’daki Rus manastırına sığındığı ortaya çıktı. Yalvar yakar ikna ettiler ve Darülaceze’ye alındı.

Ömrünün son yıllarını İstanbul’da, Darülaceze’de geçirdi. Kara gözlü gözü kara bu kahraman vatan evladı 2 Temmuz 1955 günü hayata gözlerini yumdu.

Küçücük bir mendil bohçasından başka bir şeyi yoktu.

Açtılar.

İçinde tüm mal varlığı saklıydı.

Mustafa Kemal’in kendisine hediye ettiği gümüş sigara tabakası ile İstiklal Madalyası.

 

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

2 yanıt

  1. En çok Kara Fatma etkiledi beni. Çok yazılar okumuştum ancak bu denli ayrıntıları görmemiştim. Teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir