Ara
Close this search box.

Bülent Ören Anısına

 

İkimizde mutsuz evlilikler yapmıştık. Ben çok genç o ise hayli yaş aldıktan sonra yapmıştı bu hatayı.

Emel Sayın gelmişti onu karşılamak için New York JFK Havaalanına gittik.

Yaşım daha 21.

Konsolosluktan beraber gittiğimiz arkadaşım da diplomatlara ait bölgeye park etti aracı, tam çıktık yürüyoruz bir çekici geldi, başladı arabayı çekmek için hazırlığa. Arkadaşım diplomat olduğunu arabanın diplomatik plakalı olduğunu söylemeye çalışırken çekiciden inen şöförün izbandut gibi yardımcısı bizim arkadaşa bir çaktı, oğlan yere yapıştı. Benim kanım zaten deli akıyor direk kafayla daldım. Ben izbandut ile çarpışırken şöför çekiciye koşup bir yangın söndürücü kaptı tam kafama indirecekken Zagor gibi bir çığlık duydum, daha önce bizim New Jersey’de 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarında futbol oynarken karşılaştığım bir çocuk. Yangın tüpünü kaptı ve şöförün kafasına indirdi. Adam yere kapaklandı. Zaten tam o sırada polisler koşarak gelmişti.

“Ne güzel koydun kafayı tebrikler” dedi, “ben Bülent”!

İlk böyle samimi olduk.

Deli araba kullanırdı.

Hoş her şeyi deliydi ama ben de akıllı olmadığımdan iki yarım akıllı arabalarla yarışa başladık. Hemen her gün döndüğüm geniş virajı 70 mili bir mil fazla geçsem uçacağımı biliyordum. O da biliyordu. Yine de viraja girerken açıktan aldı ve 75 mil süratle beni geçti. Geçti ve 50 metre sonra gözümün önünde uçtu. Ancak çok usturuplu uçmuştu. Dört teker üzerine düştü ve sazlıkların içinde bir 50 metre kadar sürüklendikten sonra durabildi. Yanına gittim, “manyak mısın” dedim, “bilmiyor muydun 70’in üzerine çıkınca yolu tutamayacağını”? “Biliyordum” dedi, “ama beni geçmene dayanamadım işte”!

Hani Neyzen’in hikayesi vardır, karısıyla kavga etmiş, karısı eve limon almadan geldiği için adamı çenesinden bıktırmış, Neyzen de çıkmış limon almaya. Gitmiş meyhanede kafayı çekmiş, dönerken Karaköy’de bir gemi görmüş. Demiş “bu gemi nereye gidiyor”?

Demişler ki “Mısır’a”.

Demiş “Mısır’da limon var mıdır”?

Demişler “olmaz mı”!

O da binmiş gemiye.

Bizim Bülent de Neyzen gibi ama ailesi oldukça varlıklı. Okusun hayta diye İngiltere’ye gönderiyorlar. Bir sene geçiyor Bülent’den ses yok. İki sene geçiyor Bülent’den ses yok. Babası nihayet bulmuş bir bağlantı telefon etmiş, “n’aptın hayta” demiş, okula başladın mı”?

Bülent de “yok baba başlamadım ama çok kelepir fiyata bir Porsche aldım görsen bayılırsın”!

Tabii küfürün binin bir para.

Bu telefonu kapatıp ev araba eşya her şeyi bırakıp Southhampton’a gitmiş. Bir gemi bulmuş. Demiş “nereye gider bu gemi”?

Demişler ki “Bermuda’ya”!

“Hah demiş, tam istediğim yer”!

Çünkü o zamanlar adamın tek derdi Bermuda Şeytan Üçgeni’ne gitmek ve kaybolan uçakları, gemileri araştırmak.

Bermuda’da boksörlük yapmış, motor yarışları yapmış, kenara biraz para koyup bir tekne almış ama kimse tekneyle Şeytan Üçgeni’ne gitmeye yanaşmıyor.

Bu da nereye gideceğini söylemeden tayfaları alıyormuş tekneye. “Kaya, biraz açılınca rotayı bir çeviriyordum Şeyten Üçgeni’ne doğru, herkes denize atlıyordu korkudan”!

Diyordum ki “manyaksın oğlum sen, bildiğin delisin”!

O da yapıştırırdı hemen “Lan Ballı, söyleyen de akıllı olsa bari”!

Ballı derdi bana. Tavla’da başladı sonra nereye gitsek park yeri bulmamdan, uçaktan inince ilk önce benim bavullarımın çıkması, uçak aktarmalarda onlar perişan olurken benim sıkıntısız, gecikmesiz gitmem, özellikle de başkası için oynadığım lotoya milyon çıkması sonrası adım Ballı kalmıştı.

Gerçekten de hayatımda bir kere uçağa yetişemedim, o uçak da Syracuse’de düşmüş, tüm yolcu ve ekip ölmüştü.

Çok para kazandı, çok para yedi.

Felsefe buydu çünkü.

Bana en çok beğendiği muhteşem futbolcu George West’i anlatırdı. George West ile röportaj yapılıyor, sunucu soruyor. Sayın West, çok, ama çok para kazandınız, sonra ne oldu bu paralara, nasıl kaybettiniz”?

George cevap veriyor. “Parayı daha çok güzel kadınlarla yedim. Güzel kadınlarla gezdim, kafa çektik, üstü açık güzel spor arabalar, alkol, kafa bulduran ne varsa artık. Evet buralara harcadım, gerisi de ziyan oldu zaten”!

Beraber Türk radyosunu yaparken reklam arası anlatmıştı bunu bana, gülmekten programa girememiştik. 

Gittik kayak takımı aldık.

Sonra da doğru dağa.

En yüksek rakımlı tepeye çıktık, “Kara Elmas” en tehlikeli parkur. Ben biraz tırstım. İyi kayakçıyım ama doğu yakasında kayak zor. Direk buzun üzerindesin. Çok da dik bir parkur. Önden çıktım geniş bir paralel inişle çok hızlanmadan pisti geçmeye çalışırken o da ne! Direk aşağıya doğru kayan Bülent. Artan süratle gayet dengesiz bir şekilde pistin kenarına doğru adeta uçuyor. Şaka gibi. Dengeyi tamamen kaybetti, bir rampadan fırladı kayaklar bir tarafa Bülent bir tarafa. Komedi filmlerdeki gibi çam ağaçlarının altında bir kar kütlesinin altında kayboldu.

Hemen gittik yanına, bu karların içinden kafasını çıkarttı, “ne uçtum ama di mi”?

Hepimiz şaşkın, “Bülent iyi misin, n’aptin oğlum”?

“İyiyim yaa, bu daha ilk ayağıma kayak takışım, biraz öğreneyim esas o zaman görürsünüz!

Adam daha kaymayı bilmeden çıkmış oraya.

Hep öyleydi ama.

Kafayı takar ve mutlaka en iyisini yapmak için çabalardı.

Yemek yapmaya karar verdi, akıllara zarar yemek yapan bir aşçı oldu.

Kaç yaşından sonra gitar çaldı. Sürat teknesiyle ölümden döndük, hem de iki kere.

Benden heveslenip bisiklete başladı. O bitmeden motorsiklet aşkı çıktı birden.

Çok da iyi motorcu oldu.

 

Bu kadar hayat dolu, neşeli, tasasız, herkesin ama herkesin yardımına koşan biri.

En son kim ölecek deseler “nah şu arkadaş” diye Bülent’i gösterirdim.

Bir anda gidiverdi.

Son şakası.

Hayat böyle bir şey.

İnsanlar anıldıkça yaşarmış.

Her zaman sevgiyle hasretle anmaya devam edeceğim seni sevgili kardeşim.

Huzur içinde uyu…

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

5 yanıt

  1. Billy ile 89 da NJ de tanıştım. O zamandan beri aralıklı da olsa hep görüşür ve haberleşirdik. Aradan yıllar sonra oğlum Bora Apak büyüdü, okumaya Amerika’ya gitti. Birçoğuna yaptığı gibi ona da ağabeylik yaptı. 2021 yılbaşında Billy ağabeyinin evi ve müzikleri tercihi olmuştu. Bu sene de ara tatilde geleceği NYC de Bülent ağabeyine konuk olacaktı. Vefatından 5 gün önce Billy ike face’den konuşuyorduk. 6 km yeni aldığı bisikletine biniyordu. 4 gün önce sabah 6.00 ya kadar gitar çaldık. 7 li kortlarda problem yaşıyordu. Hafif bir öksürük başlamıştı. Galiba bisiklete binerken şifayı kaptık baba dedi. Zencefill bal karışımı yaparım söker atar diye çöküverdi kafasından. 3. gün sadece yazmaya başladı. Olum beden aramıyorsun yazıp duruyoruz deyince ‘baba konuşunca öksürüğe boğuluyorum buğazım b.m b.K yazdı. Tabiki Covid aklıma gelip hastaneye git en azı dan bir test falan olmadı. Son 2. gün hastahaneden izole edilmiş yüzünde oksijen maskesi güneş gözlükleriyle bir resim attı. Altında ‘baba dedim sana açlıktan öldürecekler beni burda, yemek vermiyorlar’ gibi bir espiri,,
    İlerleyen saatlerde attığım mesajlara cevap alamayınca bayan arkadaşını arayarak sormak istedim, ertesi gün sabahı gelen mesajda arkadaşı Bülent’i kalp Krizinden bu sabah kaybettik yazıyordu. Beş gün önce 6 km bisiklete binen, içki sigarası olmayan, sağlığına dikkat eden ve geçmişten hiç bir hastalık taşımayan Billy, 5 günde vefat etti.
    Halen inanamıyorum.
    Paylaşmak istedim.
    Yolun açık olsun, huzurla uyu kardeşim.
    Üzgünüm,, hem de çok.

  2. Iste tamda Bulenthep soyluyorum ölümün yakismadigi insanlardan o;yolu isik olsun.
    Hep hatirliycagiz onu !

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir