Bölgeyi çok iyi bilen bir askerdir. Takdığı rütbelerde kan ve gözyaşı vardır. Padişah tarafından hiç savaş görmeden, kıtaya çıkmadan, komutanlık etmeden dağıtılmış rütbelerden değildir. En alt kademeden, her alanda çalışarak, çarpışarak, mücadele ederek gelmiştir bugünlere.
Çanakkale’de İngiliz askerlerinin çıkartmalarına karşı önlem alınan bölgeler için ne büyük yanlışlıklar yapıldığını, gerçekte hangi bölgelerden çıkartma yapılacağını defalarca söylemesine rağmen, Osmanlı ordularını komuta eden Mareşal Liman Von Sanders ve Enver Paşa onu dinlemezler.
Her şey aynı onun dediği gibi olmuştur.
Kendisi Arıburnu Komutanı iken İngilizler 6 Ağustos’da ikinci büyük çıkartmalarını gerçekleştirerek Anafartalar’a adım atmıştı. Durum oldukça karışık ve ümitsizdi. Eceabat yakınlarındaki Yalova köyünde karagah kuran Von Sanders aradı kendisini, “durumu nasıl görüyorsunuz” diye sordu. Durumu nasıl gördüğünü ve ısrarla alınması gereken tedbirleri yinelemekten sıkılmış olan çakmak gözlerinden ateşler saçarak “bu dakikadan sonra alınacak tek bir önlem vardır” diye gürledi, bütün kuvvetleri komutam adına vermeniz”.
Alaylı şekilde cevapladı Alman Komutan, “çok gelmez mi”?
İnsanın içini ürperten ses tonuyla cevapladı, “az gelir”!
Mustafa Kemal’in burada asıl istediği Conk bayırında ortak bir komutaya bağlı olmadan çarpışan üç tümenin (4,5 ve 9) kendi tümeniyle (19) birleşerek düzen kurmasıdır. Ancak kendisinin de beklemediği bir şekilde 8 Ağustos 1915 saat 21:45’de gelen emirle Anafartalar Grup Komutanlığına atanır. Mucize aslında Mustafa Kemal’in Conkbayırı 261 rakımlı tepeye yaklaşan düşman öncü birliklerinden kaçan askerlere “dur, düşmandan kaçılmaz, cephanen yoksa süngü tak, yere yat” emriyle başlamış, imkansız gibi görünen zaferle Türklerin tarihi yeniden yazılmıştır.
Siz bakmayın şimdilerde Çanakkale’de gezinen sözde rehberlerin bu zaferi gökyüzünden inen evliyalarla kazandık demelerine. O evliyalar Sarıkamış’ta neredeydi? Şimdi neredeler? Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın yaptıklarını dost, düşman herkes bir kez daha görmüş, ismi bir efsane gibi yayılmaya devam etmiştir.
Onbinlerce vatan evladının kanıyla sulanarak kazanılan zafer sonrası ellerini, kollarını sallayarak İstanbul’u teslim alan düşman ordularının baş aktörü İngilizler, onların da en büyük hayranları ve en hızlı savunucuların başında Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit gelmekteydi. Boğaz havasını üzüntüyle ciğerlerine doldurup, çakmak gözlerinden çıkan ateşle düşman donanmalarını denizin dibine gömecek gibi duran Mustafa Kemal “geldikleri gibi gidecekler” derken işte bu ruh hali içindeydi.
Daha Şişli’deki evine geçmeden gelir gelmez, Pera Palas’a çağırmıştır Yenibahçeli Şükrü’yü. Ankara’ya bir geçit olacak güzergah için “gözünüz, kulağınız Gebze-Kocaeli yolu olacak, ne pahasına olursa olsun, geç dediğimiz geçecek, geçmesin dediğimiz kalacak Yenibahçeli” demiştir.
Şişli’de evine taşındığında ise önce Karabekir Paşa’yla konuşmuş, doğu cephesine gitmeye pek de gönüllü olmayan Paşa’yı razı etmiş ve beraber çalışacağız demiştir. Peşinden de Ali Fuat Cebesoy ile buluşmuş, daha resmi görev ortada bile yokken 20. Kolordu’nun başına geçecek karargahı Ankara’da kurup beni bekleyeceksin demiştir. Cevat Paşa’dan Mareşal Çakmak’a, Yahya Kaptan’dan İsmet İnönü’ye kadar herkesle konuşup planını yapmıştır. Her şart ve ihtimalde bağımsızlık mücadelesi için Anadolu’ya geçecektir.
Topal Osman Ağa ve Kara Zıpkalılar
Aklında Anadolu’ya bir görev alarak geçmek vardır ancak bu olmazsa planı hazırdır. Anadolu’da çıkan isyanlar, çeteci ve düşman askerlerine aman vermeyen Topal Osman Ağa ve Kara Zıpkalılar işini kolaylaştırmıştır. Padişah henüz veliahtken beraber yaptıkları Almanya gezisi ve yakınlıklarını son derece iyi değerlendirmiş, sözde iç huzuru sağlamak, silah ve cephaneleri toplamak, vatandaşlara silah dağıtılmasını engellemek ve bunu yapan kuruluşları ortadan kaldırmak üzere, olağanüstü yetkilerle 9. Ordu Müfettişi olarak atanır.
İngilizler ve Saray yaptıkları büyük hatayı farkederek onu telaş içinde, Havza’ya gitmesinden hemen 3 gün sonra geri İstanbul’a çağırırlar ancak artık iş işten geçmiştir.
Mustafa Kemal Paşa ve Vahideddin
Tarih 14 Mayıs 1919. Yüzüp, yüzüp kuyruğuna gelip görev almak üzereyken Mustafa Kemal Paşa tekrar Damat Ferit tarafından Nişantaşı’ndaki evine yemeğe çağrılmıştır. Cevat Paşa’yla beraber Sadrazamın evine giderler. Damat Ferit sıkıntılı ve mesafelidir. Hiç konuşulmadan yemek yenir. Yemekten sonra Damat Ferit “biraz konuşalım, bana harita getirin” der.
Haritaya bakarak “mesela” der, “Samsun ve civarında ne yapacaksınız”?
Mustafa Kemal Paşa cevap verir. “İngiliz raporlarına göre bazı karışıklıklar varmış, biraz abartılmıştır zannediyorum. Ne de olsa bunlar basit şeyler, yerinde yapacağımız inceleme ile hallederiz, şimdiden isabetli bir şey söylemeye çekinirim”.
Damat Ferit bu sefer Cevat Paşa’ya döner, “siz ne dersiniz”?
Cevat Paşa gayet doğal ve sakin bir şekilde “ öyledir efendim bu işler yerinde hallolur” der. Sadrazam hala sıkıntılıdır, kafasında başka şeyler vardır, heyecanlı bir şekilde Mustafa Kemal’e döner, “siz bana harita üzerinde nerelere kadar komuta edeceksiniz gösterir misiniz”?
Mustafa Kemal derhal durumu kavramıştır. “Efendim ben de pek iyi bilmiyorum ihtimal şu kadar ufak bir parça” diyerek haritayı işaretler ve manalı bir şekilde Cevat Paşa’nın gözlerine bakar. Haritadan elini kaldırırken Cevat Paşa konuşmaya başlar, “ Paşa elbette o bölgedeki kuvvetleri komuta edecek , zaten nerede kuvvet kaldı ki” der ve gayet önemsiz bir konuymuş gibi haritadan uzaklaşır.
Mustafa Kemal anılarında yazmıştır, heyecan içindedir, “içimden Cevat Paşa’ya teşekkür ediyordum” der. Herkes koltuklara oturur, kahveler gelir, Damat Ferit rahatlamıştır.
“Ne vakit hareket edeceksiniz” diye sorar.
“Ne vakit emir buyurulursa” der Mustafa Kemal.
“Zat’ı Şahaneyi de ziyaret ediniz” der Damat Ferit.
Mustafa Kemal’in seneler sonra kaleme aldığı anılardan bu ikisi beni çok düşündürmüştür.
Birincisi Mustafa Kemal yola çıkmadan önce Fevzi Paşa’ya (Mareşal Fevzi Çakmak) veda etmek için gittiğinde “durumu nasıl görüyorsunuz Paşam” diye sorduğunda Fevzi Paşa’nın sinir içerisinde “Anlamıyorum ki efendim, (sağ elinin işaret parmağını İstanbul’un üzerine koyarak) buradaki rahatımızı feda etmemek için koskoca memleketi veriyoruz, bu ne akıldır” şeklindeki feryadıdır.
İkincisi ise Cevat Paşayla beraber serin bir Mayıs akşamı Damat Ferit’in Nişantaşı’ndaki evinden ayrılırken yaşadıklarıdır.
Olağanüstü yetkilerle Samsun’a gideceği kesinleşmiş görünen Mustafa Kemal’in koluna girer, ümit dolu gözlerle bakar genç Paşa’ya yaklaşır ve kısık bir sesle “bir şeyler mi yapacaksın Kemal” diye sorar.
“Evet Paşam, yapacağım” der, kendinden emin.
Elleri titrer, gözleri dolar Cevat Paşa’nın, heyecanını gizlemeye çalışarak “Allah muvaffak etsin” der.
O yine kendinden emin, insanlara güven veren sesiyle “mutlaka” der, “mutlaka muvaffak olacağız”.