Sarı Paşa, Pera Palas’tan ayrılıp Şişli’deki evine geçmiştir.
Son derece kritik gelişmelerin yaşandığı İstanbul’da tüm olasılıkları hesaplayarak her detayı ince ince planlamış, kafasında dantel gibi örmüştür. Bir yandan Anadolu’ya geçip ihtilali başlatmayı, kendi deyimi ile “Şah Mat” zamanını ayarlarken, öte yandan da Albay İsmet Bey’in (İnönü) Harbiye Nezareti’nde silah tasnif komisyonunda görev alması için uğraş veriyordu.
Başardı da.
Bu komisyon silahları İngilizlere teslim edecek olan komisyondur.
Tüm askerlerin isim, adres ve bilgileri de bu komisyonun elindedir. Mustafa Kemal, Albay İsmet Bey’den işe yarar silahları depoya alırken, sandık üstlerine özel bir işaret koydurmasını ister. İster ki daha sonra bu silahlar Kuvayi Milliye tarafından kaçırılıp, Anadolu’ya gönderilsin. İsmet İnönü’nün Ankara’ya gelmeden önce bir süre daha İstanbul’da kalmasını da bu yüzden istemektedir. Fahrettin Altay Paşa’nın anılarında ifade ettiği üzere, Atatürk, İnönü ve Cevat Paşa (Çobanlı) yıllar sonra Çankaya’da bu anıları konuşup gülüşüyorlar.
Gebze-Kocaeli yolunu gizlice kontrol altına aldıran Mustafa Kemal’in 15 Ocak 1919 tarihli anısına kulak verelim. Bir gün İsmet Bey’i (İnönü) davet ettim. Şişli’deki evimde beni yalnız bulan İsmet Bey, “yine ne var” diye sordu. Soru sorarken gözlerinin içi, yüksek zekası ve güven veren neşesi ile gülüyordu.
Bu münasebetle söyleyeyim ki, benim en iyi anlaştığım dostlarımdan biri İsmet olmuştur.
Şuradan bana bir Türkiye haritası bulup masaya açar mısın, üzerinde konuşacağım.
“Mesela” dedim, “Hiçbir sıfat ve yetki sahibi olmaksızın, Anadolu’ya geçmek ve orada milleti uyandırarak kurtulma çarelerini aramak için en uygun mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol hangisi olabilir? “
İsmet Bey masanın başındaki sandalyeye ilişti ve derin, derin düşünmeye başladı. O sırada ben salonun içinde dolaşıyordum. Bana sesleninceye kadar gezindim. Birdenbire ayağa kalktı, gülerek:
“Yollar çok, mıntıkalar çok” dedi.
İsmet Paşa seneler sonra aynı hikayeyi neredeyse harfiyen aynı şekilde anlatır ve şöyle bitirir.
Bana sordu, “İsmet, nasıl gideriz?”
Ben kendisine şu cevabı verdim. “Canım her taraftan gideriz, yol da çoktur, tedbir de. Mesele, çalışmak için yönümüzü tayin etmektir.” (İsmet İnönü, Hatıralar)
Sarı Paşa, Şişli’de evine taşındığında önce Karabekir Paşa’yla konuşmuş; doğu cephesine gitmeye pek de gönüllü olmayan Paşa’yı razı etmiş ve beraber çalışacağız demiştir. Peşinden de Ali Fuat Cebesoy ile buluşmuş, daha resmi görev ortada bile yokken, “20. Kolordu’nun başına geçecek karargahı Ankara’da kurup beni bekleyeceksin” demiştir. Cevat Paşa’dan Mareşal Çakmak’a, Yahya Kaptan’dan İsmet İnönü’ye kadar herkesle konuşup planını yapmıştır. Her şart ve ihtimalde bağımsızlık mücadelesi için Anadolu’ya geçecektir.
Tahta geçen Vahidettin sadece kendi menfaatlerini kollayan, İngilizler tarafından atanmış bir Vali gibi çalışmaya başlamıştır. Göreve getirdiği Sadrazam Damat Ferit ise zaten hainliği herkesce bilinen bir İngiliz hayranıdır.
Yalakalık ve yandaşlık dışında bir meziyet veya fikri olmayan Damat Ferit için bir tehlike vardır. Halkın ve ordunun çok güvendiği bir isim, Mustafa Kemal Paşa. Özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın Ahmet Rıza Bey’le hükümet kurma çalışmaları, Vahidettin ile sık görüşmesi, itilaf devleti temsilcilerinin kendisiyle temas kurmak istemeleri, Damat Ferit’i kuşkulandırmış, Mustafa Kemal Paşa’yı kendisine bir rakip, potansiyel bir tehlike olarak görmesine sebep olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa’yı acilen Payitaht’dan uzaklaştırmak lazımdır.
Damat Ferit tam da bu düşünceler içindeyken, İngilizler onun önüne bir dosya atarlar. Samsun ve civarında Türk çeteleri İngiliz ve Rumlara saldırılar yapmaktadır. Topal Osman ve Kara Zıpkalılar asayişi bozmaktadırlar. Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy bu konuda en iyi görev yapabilecek şahsın Mustafa Kemal olduğunu dünürü Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’e söyler. O da bunu Harbiye Nazırı Şakir Paşa’yla konuşur. Bu Damat Ferit için güzel bir plandır. Harbiye ya da Meclis’de görev alma fırsatını kollayan Mustafa Kemal’den kurtuluş reçetesidir. Gerisini yine Atatürk’den dinleyelim.
“Şakir Paşa beni çağırdı ve bir tek kelime bile söylemeden bana dosyayı uzattı. Dosyayı baştan sona gözden geçirdim. Özeti şu idi: Samsun ve avalisinde bir çok Rum köyleri Türkler tarafından her gün tecavüze uğramaktadır. Bunu men etmek lazımdır. Eğer siz aciz iseniz, vazifeyi biz üstümüze alacağız. Okuduktan sonra Paşa’ya baktım, emriniz nedir dedim”.
Şakir Paşa “işte böyle midir, değil midir, oralara bir zatın gidip tetkiklerde bulunması lazımdır. Ben Sadrazam Paşa ile (Damat Ferit) görüştüm, sizi münasip gördük”.
Mustafa Kemal Paşa bu vazifeyi memnuniyetle kabul ederek detayları gözden geçirmek için, Genel Kurmay Başkanı ile görüşmek üzere izin ister.
Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa yerinde yoktur.
Çünkü kendisinden Suriye Fatihi General Allenby İstanbul’a geldiğinde Fevzi Paşa’nın karşılaması istenir; ancak Fevzi Paşa bunu gururuna yediremez. Kendi vatanında esir gibi olmayı kabullenemez. “Ben gitmem” der. “Karşılayacak adam mı yok, başkası gitsin”. Ancak Damat Ferit ısrarcıdır, “gideceksin” der ve baskı yapar. Baskı gelince de Fevzi Paşa, “ben hastayım eve gidiyorum” diyerek makamı terk eder. Makamda yardımcısı Kazım Paşa vardır. (Korgeneral Kazım İnanç) Mustafa Kemal makama geldiğinde Fevzi Paşa olmadığından, Kazım Paşa ile görüşmek üzere odaya girer.
Kazım Paşa’ya bakar, sonra dönüp etrafı kontrol eder ve insanları esir alan bakışlarıyla kapıyı işaret eder; “kapıları kapat”der. Kazım Paşa olayın önemini derhal kavrar, kapıları kapatır ve “bir şeyler var sende, anlat” der.
Sarı Paşa derin bir nefes çeker; Kazım Paşa’ya bakar ve”ben” der, “zaten şu veya bu şekilde Anadolu’ya geçmek icin fırsat arıyordum; ama madem ki onlar teklif ettiler, bu fırsattan mümkün olduğu kadar istifade etmeliyiz”.
Kazım Paşa heyecanla atılır “bir şey mi yapacaksınız, zaten ordu müffetişliği konusu var, oraya ordu müfettişi olarak gidebilirsin”.
Sarı Paşa son derece kararlıdır. “Paşa” der, “vazife olsada, olmasada yapacağım, ünvanın önemi yok, yalnız şimdi Harbiye Nazırı ile konuş, benden ne istiyorlar tespit et, üst tarafını kendimiz yaparız”.
“Tamam” der Kazım Paşa. Kafasında durumu değerlendirip, Nazır ile görüşmeye makama çıkar. Odasına dönünce de Mustafa Kemal Paşa’ya heyecanla anlatır. “Maksat Samsun havalisinde Rumlara tecavüz eden Türkleri bastırmak; sonra da Anadolu’da kurulan milli kuruluşları ortadan kaldırmak. Mustafa Kemal’i bunun için yolluyoruz. Kendisine Sadrazam Paşa ile yetki vereceğiz” diyorlar.
“Oldu o zaman” der Mustafa Kemal. “Onlar ne istiyorlarsa fazlasını ekleyerek bir talimatname kaleme alınız yalnız iki maddeyi ben not ettireyim”. Atatürk anılarını kaleme aldığında şöyle anlatıyor. “Benim esas önem verdiğim yetki konusuydu. Mümkün olduğu kadar Anadolu’nun her yerine emirler verebilmeliydim. Samsun’dan başlayarak, bütün Doğu vilayetlerinde bulunan kuvvetlerin komutanı olmak ve buradaki valilere doğrudan emir vermek. Paşa onların arzularını bir araya topla fakat sonuna bu iki maddeyi ekle”.
Maddeler eklenir. Kazım Paşa tekrar makama çıkar ve talimatname’yi Nazır’a uzatır.
Nazır Şakir Paşa talimatnameyi okur. Bir daha okur; sonra Kazım Paşa’ya bakar ve “evladım siz müffettişlik değil, bütün Anadolu’ya hakim olmak istiyorsunuz. Ben bunu imzalayamam ancak isteseniz mühür basarım” der.
Mustafa Kemal için mühür yeterlidir.
“Tamam” der. Arkadaşlarının da yardımlarıyla, olağanüstü yetkilerle 9. Ordu Müfettişi olarak, “görev bölgesinde iç huzuru sağlamak, silah ve cephaneleri toplamak, vatandaşlara silah dağıtılmasını engellemek ve bunu yapan kuruluşları ortadan kaldırmak üzere” nezaretten çıktığı anı şöyle anlatır.
“Ne ala şey! Talih bana öyle müsait şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem. Nezaretten çıkarken heyecandan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir alem, kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim”.
Talimatname 6 Mayıs 1919 tarihinde Bakanlar Kurulunca uygun görülmüş ve Mustafa Kemal tekrar makama davet edilmiştir.
Şakir Paşa bu talimatnamenin arkasında başka bir hazırlık olduğunu anlamıştır.
“Evladım” der. “Şimdi seni Damat Ferit Paşa’ya götüreceğim. Kendini iyi tut, iyi konuş, beni mahcup etme”. Makama girince; Şakir Paşa “ efendimiz, yeni vazife ile Anadolu’ya geçecek olan Mustafa Kemal Bey’i zat’ı devletinize takdim ederim” der. Damat Ferit Mustafa Kemal’i süzer, oturup biraz konuşurlar. Damat Ferit başarılar diler ve makamdan ayrılırlar. Dışarı çıkınca Şakir Paşa “dikkatinize teşekkür ederim. Ben vazifemi yaparım ama siz de bu yaptıklarımı unutmayın” der.
Mustafa Kemal anılarında bu hatırasını şöyle dile getirir. “Bu yaptıklarınız çok önemlidir” diyerek bu namuslu insanın elini öptüm. “Yaptıklarınızın önemini umarım bir gün kendi gözlerinizle göreceksiniz”.
Genel Kurmay Başkanı olan Fevzi (Çakmak) Paşa Harbiye Nazırı olarak atanmış ve kuşkusuz, bizzat Ankara’ya gidene kadar da Mustafa Kemal’e çok yardımcı olmuş, özellikle de silah sevkiyatının sessiz sedasız Ankara’ya ulaştırılmasını sağlamakta çok etkin olmuştur. Bütün bunlar yapılırken hatırlanması gereken çok önemli bir isim daha vardır.
Cevat Çobanlı Paşa.
Sonradan Genel Kurmay Başkanı olan Cevat Çobanlı Paşa 18 Mart Çanakkale deniz zaferinin mimarı, Mustafa Kemal de Anafartaların kahramanıdır. Son derece mütevazı olan Cevat Paşa aynı zamanda İstiklal savaşımızda Atatürk’ün en büyük gücü olan 20. Kolordunun Ulukışla’dan Ankara’ya hareket emrini veren; Atatürk Samsun’a ayak basıp örgütlenmeye başladığında şifreli haberleşmeyle olup bitenleri de Atatürk’e gizlice bildiren kişidir. Bu ilişki ortaya çıkınca da Cevat Çobanlı Paşa önce görevden alınmış, daha sonra da İngilizlerce tutuklanarak Malta’ya sürülmüştür.
Çanakkale Deniz zaferinin kahramanı Cevat Paşa’nın tarih sahnesinde yer alarak, Mustafa Kemal’in önünü açtığı en önemli bir hatırayla noktalayacağız yazımızı.
Talimatname alınmıştır ama General Milne bu durumdan şüphelenir. Konuyu Damat Ferit’e iletir. Kazım Paşa İngilizleri bu konunun önemsiz olduğuna inandırıp, bulutları biraz olsun dağıtmıştır ama Damat Ferit’in de içine bir şüphe düşmüştür. Acaba Mustafa Kemal’i uzaklaştırmak adına yaptıkları şey doğru mudur?
Tarih 14 Mayıs 1919. Yüzüp, yüzüp kuyruğuna gelip görev almak üzereyken Mustafa Kemal Paşa tekrar Damat Ferit tarafından Nişantaşı’ndaki evine yemeğe çağrılmıştır. Cevat Paşa’yla beraber Sadrazamın evine giderler. Damat Ferit sıkıntılı ve mesafelidir. Hiç konuşulmadan yemek yenir. Yemekten sonra Damat Ferit “biraz konuşalım, bana harita getirin” der.
Haritaya bakarak “mesela” der, “Samsun ve civarında ne yapacaksınız”?
Mustafa Kemal Paşa cevap verir. “İngiliz raporlarına göre bazı karışıklıklar varmış, biraz abartılmıştır zannediyorum. Ne de olsa bunlar basit şeyler, yerinde yapacağımız inceleme ile hallederiz, şimdiden isabetli bir şey söylemeye çekinirim”.
Damat Ferit bu sefer Cevat Paşa’ya döner, “siz ne dersiniz”?
Cevat Paşa gayet doğal ve sakin bir şekilde “ öyledir efendim bu işler yerinde hallolur” der. Sadrazam hala sıkıntılıdır, ikna olmamış, kafasında başka şeyler vardır. Heyecanlı bir şekilde Mustafa Kemal’e döner, “siz bana harita üzerinde nerelere kadar komuta edeceksiniz, gösterir misiniz”?
Mustafa Kemal derhal durumu kavramıştır. “Efendim ben de pek iyi bilmiyorum. İhtimal şu kadar ufak bir parça” diyerek, haritayı işaretler ve manalı bir şekilde Cevat Paşa’nın gözlerine bakar. Çanakkale’den sonra tekrar yolları kesişen bu iki vatansever sanki telepatik bir bağ kurmuşcasına anlaşmışlardır. Mustafa Kemal haritadan elini kaldırırken; Cevat Paşa konuşmaya başlar, “ Paşa elbette o bölgedeki kuvvetleri komuta edecek. Zaten nerede kuvvet kaldı ki” der ve sanki gayet önemsiz bir konuymuş gibi haritadan uzaklaşır.
Mustafa Kemal anılarında yazmıştır. Heyecan içindedir. İçimden Cevat Paşa’ya teşekkür ediyordum der. Herkes koltuklara oturur. Kahveler gelir. Damat Ferit rahatlamıştır.
“Ne vakit hareket edeceksiniz” diye sorar.
“Ne vakit emir buyurulursa” der Mustafa Kemal.
“Yarın Zat’ı Şahaneyi de ziyaret ediniz, ben size haber vereceğim” der Damat Ferit.
Mustafa Kemal’in seneler sonra kaleme aldığı anılardan bu ikisi beni çok düşündürmüştür.
Birincisi Mustafa Kemal yola çıkmadan önce Fevzi Paşa’ya (Mareşal Fevzi Çakmak) veda etmek için gittiğinde; “durumu nasıl görüyorsunuz Paşam” diye sorduğunda Fevzi Paşa’nın sinir içerisinde “anlamıyorum ki efendim. (sağ elinin işaret parmağını İstanbul’un üzerine koyarak) Buradaki rahatımızı feda etmemek için koskoca memleketi veriyoruz, bu ne akıldır” şeklindeki feryadıdır.
İkincisi ise biraz önce anlattığımız, Cevat Paşayla beraber serin bir Mayıs akşamı Damat Ferit’in Nişantaşı’ndaki evinden ayrılırken yaşadıklarıdır.
Damat Ferit ikna olmuş, tehlike ortadan kalkmıştır. Yemek ve ziyaret biter, dışarı çıkarlar. Cevat Paşa, olağanüstü yetkilerle Samsun’a gideceği kesinleşmiş görünen Mustafa Kemal’in koluna girer. Nişantaşı’nın parke yolunda Şişli tarafına doğru yürümeye başlarlar.
Etrafta kimsecikler yoktur. Cevat Paşa etrafı kolaçan ettikten sonra ümit dolu gözlerle bakar, temkinli, heyecanlı ve kısık sesle “bir şeyler mi yapacaksın Kemal” diye sorar.
“Evet Paşam, yapacağım” der Sarı Paşa, kendinden emin.
Elleri titrer, gözleri dolar Cevat Paşa’nın. Heyecanını gizlemeye çalışarak “Allah muvaffak etsin” der.
O yine kendinden emin, insanlara güven veren sesiyle “mutlaka” der, “mutlaka muvaffak olacağız”.
Bir Yanıt
Önce vatan sever bilinçli kahraman kurmaylarımızın ve sonra da gerek harbiye nezareti ve gerekse genel kurmay başkanlarının F Çakmak ve CÇobanlı çok büyük gayretleri sayesinde ve daha sonra Aratürkün can arkadaşları AFCebesoy K Karabekir ve İ İnönü’nün akılcı ve fedakarane çabalarıyla kurtuluş mücadelemiz yüce Atatürkün bayraktarlığıyla muvaffakiyetle sonlanmıştır…Ne mutlu böylesine vatanperver özelliklere sahip olduğumuz için bizlere❤️