Ara
Close this search box.

19 Mayıs 1919 belki de Samsun değil, Gebze-Kocaeli olacaktı

Son yazımızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Padişah ve yalakalarına nasıl rest çetiğini, ordusunun lağvedilerek nasıl İstanbul’a çağrıldığını ve maalesef pek de bilinmeyen, tarih kitaplarında da yer almayan seyahati ile efsane komutanın efsanevi bir şekilde Haydarpaşa Garı’nda nasıl karşılandığını anlatmıştık.

Çoğumuzun bilmediği muhteşem bir hikaye.

Yazıyı kaçırdıysanız okumanızı tavsiye ederim.

13 Kasım 1918.

İstanbul’un işgal edildiği ve Sarı Paşa’nın İstanbul’a ayak bastığı tarih.

Paşa neden Pera Palas’a yerleşir.

Öyle ya, bütçesi de son derece kısıtlıdır.

Bence Mustafa Kemal hem bir çok istihbarat görevlisi ve İngiliz askerlerinin cirit attığı mekanda olan biten her şeyi ilk elden duymak ve görmek istiyor, hem de Çanakkale’de düşmana kan kusturan bir komutan olarak herkese “biz daha ölmedik, buradayız, geldiğiniz gibi gideceksiniz” mesajı vermek istiyordu.

Screen Shot 2022-05-01 at 9.01.52 PM

Kafasında Anadolu’da bir direniş başlatmak istediği çoktan oluşmuştu. Lağvedilen ordusunun silahlarını düşmana teslim etmek yerine gizlice Anadolu’ya göndermesi, geçen yazımızda anlattığım gibi Haydarpaşa Gar’ında kendisine selam duran askerlere “emir geçir, herkes silahını alıp teslim etmeden memleketlerine gitsin” ifadesi bu fikrinin ilk örnekleridir. Atatürk’ün yanından bir an bile ayrılmayan yaveri Cevat Abbas, seneler sonra, Atatürk’ün Anadolu’ya geçmek için üzerinde çalıştığı haritaları ve bu güzergahın Gebze-Kocaeli olduğunu gerçeğini ortaya koymuştur. Yani 19 Mayıs 1919 belki de Samsun değil, Gebze-Kocaeli olacaktı.

Screen Shot 2022-04-27 at 11.35.01 PM

İstanbul’a gelişinin daha üçüncü gününde Fethi Bey aracılığı ile Yenibahçeli Şükrü Bey’i (Ahmet Şükrü Oğuz) Pera Palas’a davet ediyor. Yenibahçeli Şükrü Bey, Atatürk’e bağlı çalışan Karakol teşkilatının da içinde yer almış aynı zamanda da Maltepe Atış Okulu Müdürüdür. Paşa ile Çanakkale ve Anafartalar’da beraber çarpışmıştır.

Atatürk, Şükrü Bey’e çakmak gözleriyle bakar ve “Şükrü Bey, gözünüz Gebze-Kocaeli yolunda olacak, orayı sıkıca kontrol altına alacaksınız” der.

“Bu Mustafa Kemal Paşa da, şu yolu neden tutunuz demiştir acaba, ne yapacak ki bu yol lazımdır, bir iş vardır da biz mi akıl edemeyiz” diyerek Paşa’nın yanından ayrılır.

Yenibahçeli bu emirin sebebini hiç anlamaz ancak yolu kontrol altına alır.

 

Atatürk, Samsun yoluna çıkmadan hemen önce Şükrü Bey’i bir kez daha çağırır ve “Bakınız, bu yollar bizim için çok önemli bir hal alacaktır. Buradan yapılacak işler önemlidir. Bu yollardan istemediklerimiz kesinlikle geçememelidir, geçerse bozuşuruz” der. Heyecanlanan Yenibahçeli Şükrü Bey “Paşam geçsin dedikleriniz geçer, geçmesin dedikleriniz dünya başımıza gelse geçemez, mahçup olmayız” diyerek heyecan içerisinde topuklarını vurarak selam verir. Oysa üzerinde üniforması, başında şapkası yoktur. Atatürk kendisini neşeyle yolcu eder.

Neler yapılmıştır o yol ve güzergahda?

Bu planla İzmit körfezinden 20. Kolorduya direk bir bağ, güvenilir bir yol oluşmuştur. Bu yolu takip ederek Milli Mücadele saflarına katılan bir çok isim arasında Halide Edip, İsmet İnönü gibi isimler de vardır. Atatürk’ün Cevat Abbas’ı bizzat gönderip tespit yaptırarak görev verdiği Yahya Kaptan, çevre köylerden Türk gençlerini alıp, gece sabahlara kadar talim ederek müfrezeler kurmuş, bunları Rum çeteleri ve hain saltanatın idam fermanıyla gönderilen kuvvetlerine karşı örgütlemiştir. İsimsiz kahramanlardan Yahya Kaptan, Atatürk’ün Nutuk’ta da yer verdiği üzere, 7 Ocak 1920 tarihinde işbirlikçi İstanbul hükümetinin hain tuzağına düşürülerek şehit edilmiştir. Yahya Kaptan işbirlikçi ve ittihatçılar içerisinde de her zaman Atatürk’ün yanında olmuştu. Nutuk’ta en çok yer alan isim işte bu Atatürk’ün çok sevdiği kahraman Yahya Kaptan’dır.

Screen Shot 2022-04-27 at 11.35.37 PM

Bu yolu açık tutarak bir çok görevli ve ailelerini Milli Mücadele sınırlarına güven içinde getirilmesini sağlayan Atatürk silah sevkiyatı için de İnebolu yoluna önem vermiş, düşmandan alınan cephaneler önce Üsküdar’daki Özbekler Tekkesine getirilmiş daha sonra kayıklarla Karadeniz ve İnebolu üzerinden Anadolu’ya ulaşmıştır. Yağmur altında sırtındaki bebeğinin değil, top mermilerinin üzerini yemenileriyle örten Türk kadının efsanevi hikayeleri bu yolda yazılmıştır.

Atatürk Samsun’a çıktıktan sonra can dostlarıyla baş başa kalan Yenibahçeli kafasını iki yana sallar ve “ Ehh beaa, şimdi yavaş, yavaş anlarım Mustafa Kemal Paşa bize ilk vaziyette Pera Palas’ta sen Gebze yolunu tutmaya bak demiştir de aklıma bunların hiç biri gelmemiştir. Şimdi anlarım ki hesaplamıştır bu işleri. Lakin ne zaman? Ona da benim ittihatçı aklım ermez beaa!”

Pera Palas’ın ikinci misafiri ise kendisini Haydarpaşa’da karşılayan arkadaşı Dr. Fahri ile Salih Reis’dir. İkisi de Teşkilatı Mahsusa’dan Atatürk’ün emrinde, öl dese ölecek, kal dese kalacak yiğitler. Dr. Fahri en ince detayları bile atlamayan bir beyin. Salih ise ittihatçıların örgütlediği balıkçı ve esnafın reisi. Dr. Fahri işin planlarını yapan, Salih Reis ise bu planları büyük bir gizlilik içerisinde uygulayarak, silahların takalarla, teknelerle Anadolu’ya kaçırılmasını örgütlüyen kişidir.

Pera Palas’da Şişli’deki eve geçmeden önce son bir misafiri daha vardır Mustafa Kemal’in. Topkapılı Cambaz Mehmet Bey.

Screen Shot 2022-04-27 at 11.38.25 PM

Kimdir bu Topkapılı?

Haylaz, mı haylaz, zalimlerin karşısında, mazlumların yanında ve onların hakkını gözeten, kollarında bileklik, boynunda muskası, omuzunda ceketi, çıkık elmacık kemikli, sürmeli gözlü, kaytan bıyıklı, genç kızların yüreğini hoplatan, hem bıçak hem de silahla attığını vuran bu yakışıklı delikanlı, önce tulumbacı olarak halkın gözünde kahramanlaşmış sonra koşarak Çanakkale’ye gitmiştir.

Uyanıktır, İstanbul çocuğudur. Gösterdiği kahramanlıklar ve şeytana külahını ters giydirecek zekasıyla büyük kahramanlıklar gösterir. Önce Onbaşı sonra Çavuş şeritlerini Mustafa Kemal Paşa’nın kendisinden bizzat alır. Her seferinde Paşa şöyle seslenir kendisine: “Göreyim seni Topkapılı!”

İstanbul’a döndüğünde tam bir bitirim, külhanbeyidir. İşgalcilere ve işbirlikçi Saltanat’a ateş püskürmektedir. Ellerini, kollarını sallayarak İstanbul’u işgal edenlere seyirci kalanlara “Biz bunun için mi bunca şehit verdik Çanakkale’de” der, başka bir şey demez Topkapılı. Tüm kabadayılar gelip ona biat ederler. Haksızlıklara karsı köpürür, adalet verilmez, adalet alınır” diyen Topkapılı gözü pek bir vatanseverdir.

Atatürk’ün onu Pera’ya çağırdığını haber aldığında sabaha kadar uyuyamaz heyecandan. “Paşam” derken ağzından binlerce “Paşam” dökülür.

Atatürk onun kulağına fısıldarcasına usul usul konuşurlar. Cambaz sadece arada bir kafa sallamaktadır. Konuşmaları bitince Topkapılı ayağa kalkar, eski alışkanlıkla topuklarını vurup kafasıyla selam verir. Atatürk gülümser ve yine eski günlerde olduğu gibi “haydi” der, “göreyim seni Topkapılı!”

Atatürk’ün İstanbul’da kaldığı süre içinde ve Samsun’dan itibaren güvenliği Topkapılı ve onun kurduğu bir koruma ekibi ile yapılmıştır.

Atatürk Anadolu’ya geçtikten sonra Karakol Cemiyetinde yaşanan bazı sıkıntılar üzerine Fevzi Çakmak Paşa aracılığı ile Topkapılı Cambaz Mehmet’e ulaşmış, kendisinden düşman ve Osmanlı cephanelerinin yerini öğrenmesini, el koymasını, depolamasını, zamanı gelince Gebze-Kocaeli yolu üzerinden bunları ve vatan için çarpışacak herkesi Anadolu’ya geçirmesini istemiştir. Atatürk’e bağlı çalışan Mim Mim (Milli Müdafaa) Cemiyetinin Başkanı olan Topkapılı, İsmet Paşa’nın Harbiye Nezareti Müsteşarlığına getirilmesi için büyük uğraş vermiştir. Bu yolla terhis ve emekli olan asker ve subayların isim ve adresleriyle silah depolarının yerlerini öğrenmiş, hem vatanseverleri hem de silah sevkiyatını Anadolu’ya yönlendirmiştir. İstanbul Telgraf Müdürü İhsan Bey’i de Milli Mücadele saflarına katan ve haberleşme konusunda son derece başarılı bir çalışma yapan Topkapılı Cambaz Mehmet, Sadrazam Damat Ferit’in yanına soktuğu hizmetkarlar aracılığı ile olanı biteni Ankara’ya rapor etmiş, Halife Ordusu, Casus Rahip Frew ve Sait Molla yazışmalarını da ele geçirerek büyük hizmette bulunmuştur.

Muazzam bir istihbarat ağı kuran Topkapılı, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington’un erken yaşlanmasına sebep olmuştur.

Türk Ordusu Büyük Taaruza hazırlanırken eksik silahları karşılayabilecek tek bölge Maçka Kışlası, son derece sıkı güvenlik önlemleriyle bir İngiliz Taburu tarafından korunmaktadır. Kimsenin adım atamadığı bu depoya Topkapılı tünel kazarak girer ve cephaneliği içeriden boşaltıp silah sandıklarının içine toprak doldurup bir gecede ortadan kaybolur. Filmlere konu olabilecek bu müthiş operasyon ortaya çıktığında Harrington sinirden saçlarını yolmaktadır.

Silahlar için güvenlik artık en üst seviyededir. General Harrington’ın hiddetinden korkan askerler kimseye nefes aldırmamaktadırlar. Hedef Rami Kışlasıdır. Ne kazacak bir tünel imkanı, ne de açık bir gedik vardır. Herkes ne yapacağız, içeri nasıl gireceğiz diye hayıflanırken Topkapılı “ön kapıdan” diye cevap verir. Herkes “herhalde aklını kaybetti, delirdi” diye Topkapılı’ya bakarken, o son derece neşeli, gülümsemektedir. “Bakın” der, “şimdi beni iyi dinleyin”.

Bir geceyarısı Fransız askerleri, ellerinde “acil ve gizli” emir kağıtları, altlarında araçlarıyla Rami Kışlasına gelirler. Seri ve sessiz bir çalışmayla bütün silahları yükleyip, selam vererek kışladan ayrılırlar. Şimdi sıkı durun. Ayrılan Fransız askerleri bizzat Topkapılı’nın da başlarında bulunduğu Fransız asker üniforması giymiş adamlarıdır. Herkesin gözleri önünde kışladaki tüm silahları alıp ortadan kaybolurlar. Silahlar Salih Reis’e oradan Özbek Tekkesi’ne daha sonra da İnebolu’ya doğru yola çıkar.

“Artık bu kadar da kepazelik olmaz, bu nasıl bir rezilliktir, komik duruma düştük” diye hiddetlenen Harrington şöförüne haber gönderir. “Araba gelsin, derhal çıkıyoruz”!

Şöför General’in makamına gelir ancak rengi gitmiş, söyleyeceğini söyleyemeden lafı geveleyip durmaktadır. General iyice sinirlenir, “ne oluyor, ne diyorsun adam, konuşsana”! “Efendim” der şöför, “araba yok”! Harrington anlamaz, “ne demek yok, nerede araba, ne oldu”?

Şöför neler olduğunu anlatmaya çalışırken Topkapılı Cambaz Mehmet ve arkadaşı Kadıköylü Şöför Murat, Harrington’un son model, son derece göz alıcı, her gün itina ile parlatılan ve sıkı korunan makam otomobilinin içinde cigaralarını yakmış, Ankara’ya doğru yola çıkmışlardır bile.

Screen Shot 2022-04-27 at 11.38.18 PM

Gelecek sayımızda paylaşacağımız üçüncü bölüme geçmeden önce, güzel hikayemizi içinizi ısıtarak noktalayalım.

Savaş sona ermiş, ülke kurtulmuştur.

Atatürk Topkapılı’yı Ankara’ya çağırır. “Hakkın ödenmez Topkapılı, gel seni İstanbul Milletvekili yapalım” der.

Topkapılı cevap verir. “İltifatınıza teşekkür ederim Paşam, beni bilirsiniz, koşum tutmaz bir insanım, müsaade edin serbest kalayım” der ve Topkapı’da mütevazı hayatına döner. Dönmesine döner ama bir gün bir mektup gelir.

Screen Shot 2022-04-27 at 11.41.04 PM

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’ndan:

İstanbul’un düşman işgali altında bulunduğu sırada Osmanlı ordusunun depolanan silah ve teçhizatını her an ölümle karşı karşıya kalarak Anadolu’ya kaçıran, düşmanın gizli istihbarat teşkilatının içine yuvalanarak, milli kuvvetlere çok yararlı bilgiler sağlayan, M.M Grubu Başkanı Topkapılı Mehmet Bey’e Vatan’a Hizmet faslından ayda ( o zamanın parasıyla) 1500 lira maaş bağlanması, Büyük Meclis’in 24 Haziran 1923 tarihli toplantısında oy birliğiyle kararlaştırıldı.

Bu mektubu gözü dolarak okuyan Topkapılı ne yapar biliyor musunuz?

“Ben, vatanım için, Mustafa Kemal Paşam için üzerime düşen görevi yerine getirmeye çalıştım, kim olsa aynı şeyi yapardı” der ve maaşını Kızılay’a bağışlar.

Nasıl, aynı bu günler gibi değil mi?

Gelecek sayıda kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bir başka keyifli ve bir o kadar da heyecanlı hikayenin son bölümünde buluşmak üzere.

 

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

Bir Yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir