Size açılımdan örnekler vereceğim.
PKK’nın Meclis’teki uzantıları bebek katilini ziyarete gittiler, çıkışta İçisleri Bakanı ile güle oynaya pozlar verdiler kameraya.
Artık ne konuştularsa!
Muhalefetten merak eden yok herhalde.
Ben muhalefet olarak gitmek isterim mesela.
Apo denilen caninin gözlerinin içine bakıp, “kimsin ulan sen, devlet sana ne sözler veriyor bir anlat hele, yarın bir gün devran döner, senin işbirlikçilerin yüce divana gider biz de Avrupa’ya girmekten vaz geçip yağlı ilmiği keyifle geçiriveririz boynuna” demez miyim?
Neşe öğretmeni hatırlar mısınız?
Balık hafızalı halkımız hatırlamayabilir, ben hatırlatayım.
1993 yılında, eğitim fakültesinden mezun oldu ve aynı yıl ataması yapıldı. Diyarbakır’ın Bismil ilçesine… Neşe Öğretmen 22 yaşındaydı. Tüm çevresi oralara gidilmez kızım yapma dedilerse de o, ” Bayrağımın dalgalandığı her yere giderim” dedi. Babası kıyamadı, o da hazırlandı ve beraber gittiler. Tayini Bismil’in Çavuşlu Köyü, ilköğretim okuluydu.
Okul filan yoktu ortada, ahırdan bozma bir yerdi. Kimse yardımcı olmak istemedi. Neşe kendi 3 aylık maaşını harcadı ve orayı bir okul, bir sınıf haline getirdi.
Heyecanla derslere başladı.
1993 yılı 26 Ekim gecesi Neşe öğretmen evine geldi, babasıyla yemek yiyecekti.
Yemekte ne vardı?
Bir kaç sivri biber, yoğurt ve ekmek.
Yanında da mis gibi su.
Sofraya oturamadan evlerinin kapısı başlarına yıkıldı.
PKK itleri “TeCe’nin Kürdistan’a hiç bir doktor, hemşire, öğretmen göndermeyeceğini önderlik emriyle size duyurmadik mı ulan?” diyerek genç kızın gőzleri önünde babasının şakağına dayadığı silahı ateşleyerek őldűrdűler.
Saçlarında sűrűkleyerek köy meydanına getirdikleri Neşe öğretmene de hakaretler edip tekmelerle darp ettikten sonra 5 kurşunla sehit ettiler.
Unutan varsa girsin internetten okusun.
Daha nice Şehit Neşe ALTEN’ler vardır.
170 tane öğretmen, hepsi de gencecik.
Biri evi basıldığında bebeğini dolaba saklamaya çalışırken vuruldu.
Kimse el uzatamadığı için kan kaybından can çekişerek köy meydanında son nefesini verdi.
Başka?
Otobüsten indirilip katledilen silahsız 33 Mehmetçiği hatırlayan var mı?
Onlar en yüksek, tam bedelli askerlerdi.
Vatan borcunun bedelini canlarıyla ődediler.
Onlar gibi daha nicelerini?
Köye yol yapmaya, köprü yamaya giden mühendisler, işçiler?
Çiçeği burnunda polisler?
Daha geçenelerde ailesinin gözleri önünde kendilerine yakışır bir şekilde, kahpece, haince sırtından vurmadılar mı gencecik insanları?
33 kişi, 330 kişi, 3300 kişi değil.
10,000’e yakın sehit verdik.
Yolları kesip kimlik soranlar kim sahi?
Devleti tehdit eden, aba altından sopa gösteren?
Vatanseverler sahte belgelerle içeri atılırken davulla, zurnayla, sınırlarda kurulan çadır mahkemelerle baş tacı edilenler olabilir mi?
Akan kan dursun.
Dursun tabii.
Önce bu kanı akıtanları durdurmak değil midir doğru olan?
Senelerce uğraşmış Türkiye durduramamış.
Siz onu benim külahıma anlatın.
Bıçak gibi kesilmişti.
Apo iti salya sümük beni kullanın diye yalvarmıyor muydu?
Askere bugün görev verin, yine bitirir.
Ama arkasında siyasi irade olmadan olur mu bu iş?
TOKÍ 13 sene őnce şehit ve gazi ailelerine verdiği evleri geri istiyormuş.
Ya alın, ya da çıkın diyor.
Kolaylık da sağlamışlar, 240 aylık taksit yapacaklarmış.
Türk açılımı istiyorum Türk!
Ya da Türkiye layiktir, layik kalacak…