CNN TÜRK, Haber Türk gibi kanalları izlemiyorum uzun zamandır.
Penguenler, küçüklere masallar, büyüklere mavallar gibi programlar daha ciddi geliyor bana.
Bugün baktım Balçiçek Hanım program yapıyor.
Çanak sorular, vıcık, vıcık sőzde cevaplar.
Mütareke basını ve Ali Kemal’i bile mumla arar olmuşuz.
Sözde “gasteci” ne idüğü belirsiz bir kadın Cumhuriyet’le beraber kadın haklarının ileri değil geri gittiğini iddia ediyor mesela. Cühela bilmez mi Atatürk sayesinde kadının seçme ve seçilme haklarına sahip olabildiğini ve bu dönemde İtalya, Fransa, İsviçre gibi ülkelerde bile kadının seçme ve seçilme hakkının olmadığını?
Adı gibi bilir elbet…
1908 ile 1912 arası olan güzel gelişmeleri anlatıyor sözde “gasteci”.
Hangi güzel gelişme?
Sokakta erkek görünce peçesini iyice kapatıp arkasını dönerek diz çöküp erkeklerin geçmesini bekleyen kadınlardan mı bahsediyor acaba?
Bir başkası “ortak bayrağımız yok bu ülkede” diyor. “Ortak dilimiz yok” diyor.
Ben çok medenî bir insanım, herkes fikrini söylesin.
Misal bu adamın ağzının ortasına kürekle vurmak istiyorum.
İnsan bu kadar akıl yoksunu olamaz.
Bu konuşmalar olurken halinden son derece memnun Oral Çalışlar efendi gözüme çarpıyor.
Keyfi yerinde.
Sırıtıyor…
Görevini yapmasının haklı gururunu yaşıyor belli.
Kimilerini izlerken her devrin adamı denilen kavramı daha iyi anlıyorum.
Adam tatlı su demokratı mesela.
Tahminim, yarın Mao gelsin “biz zaten komünistiz” der.
Bahçeli iktidar olsun, “en hızlı ülkücü” olarak rotasını değistirebilir rahatlıkla.
O kendinizi çok zorlayarak hatalar bulmaya çalıştığınız Atatürk olmasaydı burada bunları konuşuyor olabilir miydiniz?
Bu nasıl bir nefrettir arkadaş?
Dostlar, arkadaşlar, biz bayram filan kutlamayalım.
Ses çıkaralım.
Önce hareket, sonra bereket!
Tepkimizi ortaya koyalım.
Hiç birşey yapamıyorsak toparlanalım bir araya gelelim ve program giriş çıkışlarında bunları iltifatlara boğalım, çiçekler atalım.
Anladınız siz onu…
Bu kadar boş kalmasın ortalık.
Bu kadar pervasızca konuşmadan önce bir durup düşünsün sözde “gasteciler”!
Konumuzla hiç de bir alakası yokken birden Atatürk’ün Bursa nutku geldi aklıma.
Ne demiş Atatürk?
Bakın aynı şöyle demiş:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.”
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Mustafa Kemal Atatürk
Bursa, 5 Şubat 1933