Aylardan Ocak.
Sene 1919.
Harbiye Nazırı askeri heyetle toplantıdayken kafasını kaldırıp “gelsin” diye bağırır.
Genç bir subay içeri girer, çakı gibi selamını çakar, “Yüzbaşı Faruk, İzmir, beni emretmişsiniz Paşam”.
Evladım dün akşam Beyoğlu’nda İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller’e selam vermemişsin, herhalde görmedin, değil mi?
Gördüm Paşam, ancak askerlik kurallarına göre rütbece düşük olduğundan önce onun selam vermesi gerekirdi.
Paşa bakar, “A evladım, askerlik töresi mi kaldı, hemen özür dile olay kapansın” der.
Genç subay şaşırır, bir an durur ve “bakın Paşam” der.
“Balkan harbinde Teğmen’dim. Çanakkale’de Üsteğmen. Suriye’de Yüzbaşı. Her rütbemde binlerce şehit ve gazinin hakkı vardır. Onların hakkını korumak bana namus borcudur, yapamam, özür dileyemem” der.
Harbiye Nazırı bakar, “evladım anlatamadım herhalde, ben Harbiye Nazırı olarak emrediyorum, hemen özür dile ve olay kapansın” der.
Genç subay’ın gözleri dolar, bakar ve bir anda omuzlarındaki rütbeleri söküp Paşa’nın önüne bırakır.
“Artık” der, “emirlerinizi dinlemek zorunda değilim Paşam”!
Genç subay topuklarını vurup dışarı çıkarken masadaki tüm subaylar ayağa kalkmış, gözleri yaşlı bir şekilde selam durmuşlardır.
Aradan geçen yıllar ve ülkemden insan manzaraları:
Bu başka bir asker.
Hilmi Özkök…
Hani kasapdaki ete soğan doğramayan sözde genel kurmay eski başkanı.
Tanık oldu nihayet ve bunlar dedikodu dedi.
Önceleri demokratik olmayan herşeyin karşısındayım diyordu.
Madem sadece dedikodu ve boş konuşmalardı bu sözde “Balyoz” operasyonu o zaman neden konuşmadın, neden sustun Hilmi?
İnsanların hayatları karardı, anaları, babaları öldü cenazelerine gidemediler.
Apo denilen bebek katiline “Sayın” diye hitap edenler sineye çekilirken, teröristler davul zurnayla sınırlarda karşılanırken, teröristlerle pazarlık edilip bu katile iki odalı dairesi, televizyonu ve konforu sağlanırken, bu vatanseverler acılar içinde kıvranıyorlardı.
Neredeydin?
Hayatları çalındı, küçücük çocuklarını bırakıp düzmece belgelerle hücrelere atıldılar, o çocuklar sefalet içinde büyüdüler, en acı ve en tatlı günlerinde aileleri yanlarında yoktu.
Sen neredeydin?
Ya Büyükanıt?
Nasıl zırhlı arabalarla, emrinde koşturanlarla rahatın yerinde mi?
Necdet Özel?
Sen kaç kere ziyaret ettin o askerleri, ailelerini?
Yardımlarına koştun, ihtiyaçlarını sordun?
Halkın içine girip bir adım atabiliyor musunuz ondan haber verin!
Ey ahali nasıl bilirdiniz diye sorduklarında sizce ne cevap gelir?
Ben söylerdim ya,
Neyse…