Bunları söylememin űzerinden bir seneden fazla zaman geçmiş.
Ben söylemiştim demeye bayılırım…
Tekrar ediyorum.
Çünkü sonradan sőyleyeceğim bazı őnemli gelişmelere değinebilmek için hafızamızı yoklamamız gerekiyor.
Ben basit hesap ve lafın özünü severim.
Sözde ekonomi hocaları, uzmanlar karmakarışık rakam ve örneklerle anlatıyorlar. Kimse de bir şey anlamıyor ama anlamış görünmeye çalışıyor.
Dünya ekonomisinde genel olarak bir yavaşlama var. Özellikle teknolojik yenilikler üzerine çalışan, ürün geliştirme bilgi ve yeteneklerini doğru pazarlayabilen ülkelerin durumu daha iyi. İkinci sırayı ise bu yeni ürünleri en seri şekilde üretebilen ülkeler takip ediyor. Doğal kaynakları ve birikimleriyle parayı yönlendiren gurupları ayrı takip etmek gerekiyor.
Türkiye’de AKP bugüne kadar birçok partinin başarılı olarak yürütemediği para akışını bakkal defteri gibi basit ve akıllı bir politika ile yürüttü.
Başarılı da oldu.
Yatırım ve üretim için güven duyulacak, huzurlu bir ortam gereklidir.
Kendi söylemlerinde de ifade ettiği gibi Demokrasi’yi bir araç olarak gören Başbakan, görünüşte özgürlükçü, adil ve mağduru sahneleyip kendi tabanı dışında da oy alarak iktidar oldu. İlk başlarda da bu rolü benimsemiş göründü. Her şey yavaş, yavaş, alıştıra, alıştıra gelişti. Başta gösterilen bu yumuşak tutum, para akışının sağlanması, güven ortamı yaratılması, yatırımların bölgeye çekilmesi piyasaları rahatlattı.
Para el değiştirmeye başladı.
Hükümet, para akışının yavaşladığı dönemler başta olmak üzere çok değerli KİT’ler neredeyse bir kaç senelik kira bedelleri üzerinden yani yok pahasına sattılar. Cumhuriyet tarihinden bu yana hiç görülmemiş bir hızla satılan bu KİT’ler kısa vadede rahatlatıcı rol oynarken uzun vadede çok ciddi sorun yaratacak bir çözümdü.
Bunlar yapılırken para el değiştirmeye devam etti. Yeni zenginler türedi.
İsimleri hiç duyulmamış bazı kimselere Allah bir anda yürü yaa kulum demişti. Gemiler, inşaatlar, alış veriş merkezleri, hastaneler, yollar, köprüler ihaleler. İstimlak edilen bölgeler, satışa çıkan araziler, üzerinden yol geçen yeni planlamalar ve bir anda türeyen hatırı sayılır servet sahibi olan zenginler.
Orta sınıf hızla erirken alt ve üst gelir düzeyi arayı açmaya başladı.
Borç yiğidin kamçısıdır derler. Borç yiğidin sonudur aslında.
Bu matematik hesabı aslında çok basit. Halk arasında söylenen “paran kadar konuşmak” deyimini bir düşünmek lazım. Olmayan bir şeyi harcayamazsınız. Eğer akıllı bir politikayla bu inanılmaz boyutlara ulaşan devlet, israfı kontrol edilerek şimdi bahsi geçen dev hava ulaşımı, limanlar ve lojistik merkezler projelerini işletebilseydi durum daha farklı olabilirdi.
Kolay para kazanmaya alışmış devlet ve belli kesim, Tekstil’den, ağır sanayi’ye kadar her projeye karşı çıkacaklarına, teknoloji ve teknolojiyi en hızlı ve seri üretebilen projeler üzerine yatırım yapabilseydi, yine farklı sonuçlar olabilirdi.
Bu eksiklikleri ziraat başta olmak üzere, bilgi, beceri ve yetenek üzerine yapılması gereken eğitim, araştırma, geliştirme gibi örneklerle çoğaltabiliriz.
Satacak KİT kalmadı. Peşkeş çekecek arazi çok az kaldı. Alış veriş merkezi için en son Taksim’i bekliyoruz.
İyi de etrafımıza bakınca hala durum fena değil, nasıl oluyor bu?
Başbakan söyledi nasıl olduğunu. Faiz lobisi.
Küreselleşme sürecinde Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankasının verdiği faiz oranı yüzde sıfır idi. Yaşanan bir çok olumsuzluk, büyüme hızı ve işsizlik oranlarına rağmen genel anlamda en güvenilir, en sağlam ekonomilerin başında gelir Amerika.
Yani küresel para için aslında en uygun yerdir. Ama yüzde sıfır faiz olunca getirip paranızı koyar mısınız buradaki bankaya? Koymazsınız. Ne yaparsınız? Ekonomisi fena görünmeyen, yatırımlara açık, iş gücü ve imkanların olumlu sinyaller verdiği, ılımlı ve huzurlu bir ortamda paranızın bir kısmını %2 ile %3 arası bir faizle değerlendirmek isteyebilirsiniz mesela. Bu ülkelerden biri Türkiye’dir. Ya da öyleydi diyelim. 2002 senesi sonunda dış borç 44 milyar dolar. 4 sene sonra 2006’da ise 138 milyar dolar.
Hani IMF’ye borç verecek duruma gelen Türkiye varya biliyorsunuz, işte gerçek rakamlar bunlar. Devletin kendisi söylüyor zaten. Peki ne oluyor? Açalım. Allah’ın yürü yaa kulum dediği iş adamları dışarıdan düşük faizle para alıyor ve bunu yüksek faizle devlete veriyor. Güzel para kazanıyor. İmkanlar Cenneti Türkiye. Siz yüzde 2’ye kadar düşen rakamlarla para alıp yüzde 18’e yakın bir rakamla oturduğunuz yerden para kazanmak varken gidip sanayiyle, yatırımla uğraşır mısınız? Uğraşmazsınız tabii. Her çıkışın bir inişi vardır. Geçenlerde çok ilginç bir açılama geldi Amerika Merkez Bankasından.
Amerika Merkez Bankası artık sıfır faiz devrinin kapanacağını söyledi. Bu haber yayınlandığında AKP kurmaylarının yüz ifadelerini görmeyi çok isterdim. Yani attık paranızı Amerika’da değerlendirebileceksiniz. Sizce yatırım için küresel para nereye akar? Türkiye ve benzeri ülkelere mi, Amerika’ya mı? Pekiyi bu işin sonu nereye varır? Kimmiş faiz lobisi?
Günaydınlar, günlerimiz aydın olsun efendim.
Pekiyi şimdi ne olacak?
Anlatacağım efendim, anlatacağım…