Doğru bir lider, düzgün bir kadro, biraz da plan, proje!
Bir çığ gibi büyür bu hareket.
Bugün izlediğiniz o yalakaların hepsi bir anda yeni hareketin etrafında şakşak yapmaya başlarlar.
Denemesi bedava.
Kahve servisi yapılır, o bağdaş kurup gözlerini uzağa diker ve “en çok nerede zorlandın diye hiç sormadın Paşa” der İnönüye.
Elinde kahve fincanı gülümser İnönü, fincanı yerine koyar ve “haklısın, sana en zor gelen neydi” diye sorar.
Çakmak gözlüdedir gülümseme sırası, “bu uyuyan milleti uyandırmaktı Paşa” diye cevap verir.
“Haklısın” der İnönü, tam kahvesini alacakken Atatürk yine seslenir. “Ama bundan daha da zoru vardı, onu hiç sormadın”!
Gülümseyerek bir türlü höpürtemediği kahvesini sabırla tekrar sehpaya koyar İnönü, “yaa” der, “demek bundan da zoru vardı”.
“Vardı ya” der Atatürk. “Bundan da zoru o uyanan halkı durdurmaktı Paşa”!
Çanakkale’yi gezerken yakınımızda bulunan bir gurubun başındaki rehberin anlattıklarıyla dehşete düştüm. Müdahele etmeden önce bir süre diledim. Meğer biz Çanakkale’yi gökten inen evliyalar sayesinde kazanmışız. Aynı evliyalar Balkan savaşında, Sarıkamış’da nerelerdeydi diye seslenmişim öfkeyle. İçinde Atatürk olmayan Çanakkale filmi yapan büyük ustaların kulakları çınlasın.
Benzer hisleri sabırsızlıkla beklediğim “Mustafa” filminde de yaşamıştım. Büyük bir heyecanla koltuğuma kurulup, heyecanla filmin başlamasını beklerken Mustafa Kemal Atatürk’ün dehası, varlığı, eserleri ve bize hediye ettiği; Cumhuriyet başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerimize ne şartlarda kavuştuğumuzu bir kez daha görüp, onu yine sonsuz bir minnetle anacağımızı, Can Dündar’ı avuçlarımız patlayıncaya değin alkışlayacağımızı düşünmüştüm.
Bu da benim ne ilk ne de son hayal kırıklığım olsa gerek. Keşke filmin adını direk “Mıstık” koysaymış.
Atatürk de deri ve kemikten bizim gibi bir candı.
Hatalar insana mahsus, mutlaka her şeyi mükemmel olmayabilir, hataları olmuş olabilirdi. Eğer varsa da bütün hatalarını toplayıp milyonlarla çarpsanız ve dünyada gelmiş, geçmiş bütün hatalıların listesini oluşturup herkesin ismini hata derecesine göre alt alta yazsanız dahi, burada Mustafa Kemal’in ismini göremezsiniz.
Ortada bu kadar çok eser, alınması gereken ders, araştırılması gereken bir mucize varken, ebediyete göçmüş Ulu Önder’imizin özel hayatına girip cevap verme imkanı olmayan konularda inceden inceye kurgu yapan, satır arası mesajlar veren, hele bölücü terör ve benzeri konularda kafa bulandıran bu senaryo ve zihniyete söyleyecek lafım yok. Yüzyıllar boyunca sömürülmüş ve uyutulmuş bu halkı, ümmet olmaktan millet olmaya, kul olmaktan, vatandaş olmaya, senelerce savaşmaktan öksüz, yetim, yorgun, bıkkın ve güçsüz kalmış insanları örgütleyip şaha kaldırmaya başka kimin gücü yetebilirdi?
Atatürk sadece çok iyi bir komutan değildi. Bir düşünür, bir bilge, bir liderdi.
En yakın arkadaşları dahi onun yapmak istediklerini anlayamıyor hatta düşüncelerinden çekiniyorlardı. Hilafetsiz, kulluk yapılmayan bir yönetim düşünebilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Bir yandan düzenli bir ordu kurmaya çalışırken bir yandan da Cumhuriyet’in temellerini bir Meclis’le oluşturmaya çalışan Mustafa Kemal Atatürk, neler yaptığını, nasıl yaptığını ve ne zorluklarla karşılaştığını Türk halkına belgelerle anlatmıştır. Uzun ve yorucu bir çalışmanın ürünü olan bu çalışmanın adı Nutuk’dur. Nutuk’un son kısmında da gelecek nesilleri uyaran Atatürk, bizlere kazandırdığı bu eserleri koruma ve kollama görevini de gençlere vermiştir. Bunları anlamaz görünmek sadece fırsatçı, art niyetli ve her devrin adamı olanların işidir. Hangi şartlar altında, bir vatan nasıl yoktan var edildi sorusunu analiz edebilen vicdan sahibi insanlar bunu bilirler.
Oturdukları yerden bu günün koşulları içerisinde o günlerin eleştirisini yapanlar ya akılsız ya da art niyetlidir. Bizim ilk hedefimiz önce onun eserlerini ve ilkelerinin kavramını özümsemek, Cumhuriyet tarihimizi çok iyi öğrenmek ve öğretmek olmalıdır.
Türkiye coğrafyası, komşular ile olan ilişkiler, dinin siyasete alet edilmesi, ülkeyi bekleyen tehlikeler, bu tehlikelere karşı alınması gereken önlemler ve bir aksiyon filmi gibi gelişen olayları ibret ve keyifle öğrenmek ve öğretmek istiyorsak Nutuk’u okumamız ve özümsememiz lazım.
Kimi insan detayları inceler ancak ana hatları göremez. Kimi ana fikri görür ancak önemli ipuçları ve detayları atlar. Bütün bunları son derece güzel analiz ederek hepsini bir bütün halinde ifade eden değerli yazar Sinan Meydan’ın “Parola Nuh” ve “Nutuk’un Deşifresi” kitaplarını okurken bunları düşündüm. Ancak bu ve benzer eserleri okuyarak, okutarak, gençlerimizi yetiştirerek bugün de yaşadığımız bazı problemleri çok daha net görme şansımız olacaktır.
Yeni nesil yazarlarımızdan Sinan Meydan‘ın “Akl’ı Kemal” eserini okurken bunları düşündüm.
Özellikle okumayı pek de sevmeyen gençlerimize Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” isimli eseriyle ulaşmaya çalışıyorum. Vahdettin’i vatan haini değilmiş, hatta Atatürk’ü Anadolu’ya kendisi göndermiş şeklindeki yalanlara karşı gerçekleri belgelerle bir tokat gibi çarpan Turgut Özakman’ın ruhu şad olsun. “Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele” isimli eserinde hiç bir soruyu cevapsız bırakmayacak bir çalışma yapan Özakman’ın “Kuruluş” belgeseli, “Diriliş, Şu Çılgın Türkler” ve “Cumhuriyet” eserlerini ders olarak okutmak lazım. İsmet İnönü’nün “Hatıralar”, Metin Toker’in “Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları”, Prof. Dr. Şerafettin Turan’ın Türk Devrim Tarihi, Bilal Şimşir’in “İngiliz Belgeleriyle Sakarya’dan İzmir’e”, Doğan Avcıoğlu’nun “Milli Kurtuluş Tarihi, Türklerin Tarihi” ve “Türkiye’nin Düzeni”, Uğur Mumcu’nun “Gazi Paşa’ya Suikast, Kazım Karabekir Anlatıyor, Uyan Gazi Kemal, Rabıta” ve “Tarikat, Siyaset, Ticaret” isimli eserlerini de.
Şiddetle tavsiye ediyorum. Okuyun ve okutun.
Laik Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını sevgiyle, saygıyla, rahmetle anıyorum.