Zarrab konusunu konuşacaktık, konu konuyu açtı.
Amerikalı üst düzey asker ve bürokratlarla beraberiz. Kahveler elimizde sohbet ediyoruz.
Zarrab konusunda söyleyecek fazla bir şey yok aslında.
Bu iş Türkiye’nin durumunu sadece güvenilirliği açısından değil, ekonomik olarak da ciddi şekilde sarsacak.
Çatır çatır rüşvet yemişler. Sözde bir heyet kurulmuş ve TBMM’nin değerli akape üyeleri konuyu araştırmışlardı.
Eminim sıcak yataklarında gönül rahatlığı ile uyuyorlardır.
Olay Türkiye menfaati filan değil, direk sahtekarlık, hırsızlık ve şark kurnazlığı.
İnsan mahkemede olanları dinlerken bile utancından ne yapacağını bilemiyor.
O konuya yarın değineceğiz.
İtibarımızın yerle bir olmasıyla beraber başka sorunlar da var. Haklıyken bile haksız duruma düşebiliyoruz.
İran, Rusya ve Türkiye’nin beraber resim vermesi bazı çevreleri rahatsız etti.
Peşinden de Nato’da yaşanan rezillik gündemin birinci maddesini oluşturdu.
Hala bu hain Fetö’nün ekmeğini yiyen halkla ilişkiler, lobi firmaları ve düşünce kuruluşları Amerika’da saat gibi çalışmaya devam ediyor.
Türkiye şimdi NATO’ya da karşıymış gibi bir hava yaratılıyor. Özellikle de bu S-400 füze sisteminin alınması ile ilgili olarak. NATO üyesi bir ülkenin bu savunma sistemini alması NATO’ya karşı bir hareket olarak algılanıyor ve Türkiye bu konuda hem uyarılıyor hem de eleştiriliyor. Oysa aynı sistemin küçük kardeşi S-300 füzelerini alan Yunanistan için kimse ses çıkarmamıştı.
Nerede Avrupa’daki düşünce kuruluşlarımız, STÖ’ler?
Amerika’da asker kökenli yüksek düzey bir bürokrat arkadaşımla tartışıyoruz. Yunanistan örneğini vererek aynı soruyu ona sorduğumda ses çıkaramıyor. Türk askerinin başına çuval geçirilmesinden başlayarak “Patriot’ları yüklenip giderken aklınız neredeydi” şeklindeki yorumlarıma cevap vermekte zorlanıyor. Oysa yazılım değişiyor, ayrıca Türkiye bu savunma füzelerini kimsenin lütfuna sığınmadan istediği yere yerleştirebiliyor. Ne yapsın Türkiye, kendisini savunmasın mı?
Amerikalı dostuma bunları söylediğimde söylediği tek şey Erdoğan’ın güvenilmez olduğu. Bölgedeki teröristler daha mı güvenilir diye sorduğumda durumun farklı olduğunu söylüyor. Ben de bölgede kafasını kaldırabilmiş tek ülke olan laik Cumhuriyet yerine ısrarla “ılımlı islam” zırvasını yapıştırmaya kalkan ABD devlet politikalarını eleştiriyorum. Hatta eski “komünizme karşı yeşil islam kuşağı” politikalarının nasıl her yerde ters teptiğine kadar örneklerle anlatıyorum.
Haklısın diyor.
Haklısın diyor ama benim bu yapmam gerekeni bizim Dışişleri yapmadığı için kimse bize haklısın demiyor.
Çünkü tüm devlet tek bir adamın iki dudağına bakıyor.
O ne derse artık.
Yapılması gereken nedir, bazı sıkıntılarla nasıl baş edilir, kimsenin öyle bir cesareti yok ki konuşsun. O ne derse, evet efendim, sepet efendim, isabet buyurdunuz efendim!
Washington’da akape müdürü olan bir sözde Büyükelçi var.
Bizim eski Büyükelçilerimizin çakmak cebi bile olamaz.
Ama akape’nin hizmetkarı yalaka, yandaş kadrosunda olduğundan dokunulmazlığı var. Yoksa Türkiye’nin oluk, oluk para akıttığı sözde lobi firmaları burada ne iş yaparlar? Yıllardır en ufak bir başarılarını, farkındalık yarattıklarını, Türkiye lehine bir algı yarattıklarını veya Türkiye aleyhine yapılan çalışmalara karşı bir çalışmalarını duydunuz mu, gördünüz mü?
Hep derim, politika dünyanın her yerinde aynı. Kongre veya Senato üyesinin en büyük önceliği her zaman kendi bölgesindeki seçmenlerin ne söylediği, bu seçmenlerin kendilerine seçim kampanyalarında para yardımı yapıp yapmayacakları ve seçimlerde oy verip vermeyecekleridir.
Pekiyi bu seçmenleri örgütleyip derdimizi anlatmamıza yardımcı olacak STÖ’ler nerede?
Ben söyleyeyim size nerede.
Sözde düşünce kuruluşlarının başında bizim Federasyonu teslim ettiğimiz, yakasında Atatürk rozetiyle gidip ruhunu akape’ye teslim eden bir ahlaksızla, Müsiad Amerika gibi çapsız bir kuruluşun İngilizce bilmeyen sözde Başkanları ve Bilal’ın arkadaşı olmaktan öte bir kredibilitesi olmayan yandaşları bir araya getiren akape müdürü sözde Büyükelçi’nin kurmuş olduğu bir “Yönlendirme Komitesi” var. Güya bir STÖ.
Para, pul dertleri yok.
En büyük çalışmaları gelen akape ve yandaşlarını ağırlamak ve varsa yoksa 15 Temmuz Şehitlerini anıp, bununla ilgili yalaka ve yandaşlar getirip konferanslar tertip etmek.
Diğer şehitler şehit sayılmıyor çünkü.
Türkiye’nin gündeminde başka konu yok çünkü.
Hiç bir çalışmalarını duyan gören oldu mu?
Kaç politikacıyı ziyaret edip sıkıntılarımızı dile getirmişler, düşünce kuruluşları, medya ve toplumda nasıl bir algı oluşturmuşlar, ne yapmışlar?
Her zaman dediğimiz gibi;
Şikayet etmeyi bırakıp, baştan örgütlenip bu gidişata kendimiz bir son vermedikçe kafamıza şaplak atanlar eksik olmayacaktır.