Ara
Close this search box.

Emanet’e Sahip Çıkmak

31 Aralık 1933

Sabahın erken saatlerine kadar kitap okumuştu.

Uyanıp yatağında bağdaş kurup sabah kahvesini yudumlarken Başyaveri Mahmut Celalettin Üner’e “çocuk çıkacağız biraz işlerimiz var” dedi.

Öğleden sonra Ankara ayazında Çankaya’dan yola çıktılar. Bu çorak, toz, toprak içinde “Başkent” mi olur diyenlere nispet yaparcasına planlarını titizlikle çizdirdiği, büyük bulvarlardan, yeni yapılan ve henüz yapılmakta olan modern yapıların arasından geçip, kendi elleriyle diktiği ağaçlardan oluşan Atatürk Orman Çiftliği’ni ziyarete gidiyordu.

O zamanki ismiyle “Gazi Çiftliği”.

Screen Shot 2020-12-31 at 12.22.24 AM

Bozkırın ortasında büyük ölçüde bataklık ve sazlıklarla kaplı olan 52.000 dekarlık alanı aldı, fidanlar ağaçlar dikip, bahçecilik, bağcılık ve hayvancılık alanlarında da çiftçilere örnek olacak çalışmalarla çöl ortasında gül gibi yeşeren bir sosyal alan yarattı. Daha sonra da çiftlikteki tarım ve hayvancılık faaliyetleri doğrultusunda bünyesinde endüstriyel tesisler kurdu. Çiftliği gezip görmeye gelen halk için “Gazi İstasyonu” adlı tren istasyonu vardı. Günümüzde Tarihi Gar Lokantası olarak hizmet veren Mimar Ahmet Burhanettin Tamcı’nın tasarladığı, 1926 yılında hizmete giren bu yapı aynı zamanda Birinci Ulusal Mimarlık Akımının ilk anıtsal garlarından biridir.

Düşünceliydi. Aklına bir şeyler takılmıştı.

Gidip çiftliği ziyaret edecek, hem ileride üzerinde kuracağı tesislerin yerlerini tespit edecek hem de ilk etapda henüz tamamladığı, minyatür hayvanat bahçesinin çok ilgi çekmesi üzerine projelendirip Necdet Pençe’ye çizdirdiği modern Hayvanat Bahçesi’ni nerede konumlandıracağına bakacaktı.

Ömrü görmeye yetmedi ancak 1940 yılında hizmete giren 32 hektarlık doğal yaşam alanlarından oluşan Türkiye’nin en büyük “Hayvanat Bahçesi” özellikle çocukların en büyük ilgi odağı olacaktı.

Hayallerinden vaz geçin, yaptıklarına bile yetişmek imkansızdı.

Gezdi, dolaştı, dolaştıkça neşelendi. Çocuk gibi heyecanlı, nereye hangi tesisi kuracağının hesaplarını yaptı.

1933 yılını 1934’e bağlayan gecenin son saatleriydi.

Ankara’da yılbaşı gecesi.

Yine jilet gibi giyinmiş, ayakları yere değmeden yürüyen bir roman kahramanı gibi Ankara Palas’ın kapısından içeri girmişti.

İçeri girmesiyle beraber bir alkış kopmuştu. Kendinden emin, sevinçli ama o hiç yitirmediği hafif mahcup edasıyla herkesi selamlayıp masasına doğru yürüdü.

Saat 12’den sonra orkestra vals çalmaya başlamıştı.

Keyifliydi.

Çakmak gözleri ışıl ışıl parlıyordu.

Screen Shot 2020-12-31 at 12.22.39 AM

Efsane Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip, yeni yıl armağanı olarak Atatürk’e üç kitap hediye etti. Bunlar “Birinci Türk Tarih Kongresi Zabıtları”, “Söz Derleme Klavuzu” ve Dil Kurultayı kararlarını içeren kitaplardı. Yani Atatürk’ün ümmetten millete, kul olmaktan vatandaş olmaya giden yolda en önemli planlarının parçaları.

Ayağa kalkmasıyla beraber bütün salon bir sessizliğe büründü. Gözleri ışıl ışıl, mutluluğu her halinden belli bir şekilde seslendi.

“Bakan Beyin değersiz dediği bu armağan gerçekte çok değerlidir. Bu değerin herkes tarafından daha iyi anlaşılması için bu kitaptan bir sayfa okumalarını Bakan Bey’den rica ediyorum”.

Reşit Galip Bey, Gazi’nin emirlerini yerine getirerek armağandan, ayırmaksızın ve seçmeksizin, bir sayfa açtı ve “hepimizin kısmetine” diyerek okumaya başladı.

Screen Shot 2020-09-05 at 5.11.22 PM

“Kafasını ve vicdanını, en son yükselme alevleriyle güneşlendirmeye karar vermiş olan, bugünün Türk çocukları, biliyor ve bildirecektir ki, onlar dört yüz çadırlı bir aşiretten değil, onbinlerce yıllık, hür uygar olan, yüksek bir ırktan gelen, yüksek yetenekli bir millettir. Bir de şunu iyi bilmek gerekir ki, eski Etilerimiz, atalarımız, bugünkü yurdumuzun ilk ve otokton yerleşenleri ve sahibi olmuşlardır. Burasını binlerce yıl önce anayurdun yerine öz yurt yapmışlardır. Türklüğün merkezini Altaylardan Anadolu – Trakya’ya getirmişlerdir. Türk Cumhuriyeti’nin sarsılmaz temelleri bu öz yurdun çökmez kayalarındadır. Bu kutsal yurdun öz mirasçısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz koruyucusu o büyük, yüksek, soylu Türk kavminin bugünkü genç ve dinç çocuklarıdır, biziz.

Screen Shot 2017-08-01 at 10.11.44 AM

Çocukluğundan beri müthiş bir özgüven ve öngörüye sahipti.

Her zaman da bilgiye aç.

Bu yüzden de hayatında öğretmenlerin yeri her zaman farklıydı.

1921.

Yunan kapıda.

Sakarya Meydan Muharebesi hazırlıkları sürerken, top, tüfek sesleri Ankara’dan duyuluyordu. Meclis Konya ya da Kayseri’ye taşınsın mı tartışmaları devam ederken o, “cehaletle savaşmak düşmanla savaşmaktan daha az önemli değil” diyerek kadınlı, erkekli öğretmenler kurultayını topladı. Sanki savaş bitmiş de ülke özgürlüğüne kavuşmuş gibi seçme öğretmenleri yurtdışına eğitime gönderdi. Ülkeye sayısız aydın, sanatkar ve ilim adamı yetiştiren köy enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç da bu ilk giden eğitimcilerdendir. 

Screen Shot 2020-12-31 at 12.22.53 AM

9 Eylül’de İzmir’e girdiğinde İplikçizade Köşkü’ne geldi. Hani o meşhur, yere Yunan Bayrağı serili, Atatürk’ün basıp da geçmesini istedikleri köşk. Yunan Kralı Konstanin’in karargah olarak kullandığı, Türk Bayrağını yere serdirip, üzerine basıp çiğneyerek geçtiği köşk.

Screen Shot 2020-12-31 at 12.49.00 AM

Misilleme yapması için yere serilen Yunan Bayrağına bakıp şöyle söylemişti.

“Bayrak bir milletin onurudur. Yunan Kralı bir gaflette bulunmuş diye bizim de aynı gafleti yapmamıza imkan yoktur, derhal kaldırın”.

İşte bu köşkü Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra ne yaptı dersiniz?

Ne yaptı bilir misiniz, yeni kurmuş olduğu Sağır Dilsiz ve Körler okuluna tahsis etti.

Sene 1924.

Kendi parasını hibe ederek imece usulü narenciye üretimi başlattı. Kooparatifler kurdu. İhraç edilen narenciye paraları ile fabrikalar kurdu.

Sümerbank Nazilli Basma Fabrikasının açılışını yaparken gururla “kale” dedi.

“Her fabrika bir kaledir”.

Nefeslendi ve devam etti. “Yani bir fabrika içi sadece makinelerle, teçhizatla, işçilerle dolu bir bina, bir mekan değildir, o binanın da ötesidir”.

Screen Shot 2020-12-31 at 12.23.24 AM

Atatürk’ün hayalleri ve bu doğrultuda kurduğu fabrikalar ve sosyal projelerin gerçeğe dönüşmesi, insanların hayatlarına muhteşem bir şekilde yansıyordu. Bunlar sadece üretim yapan kurumlar değildi. Ar-Ge çalışmalarının yapıldığı bir laboratuvar, eğitim veren bir okul, her türlü sanat ve spor imkanlarına sahip bir kültür kompleksi, kısacası adeta dört dörtlük yaşam alanları olan kampüslerden oluşuyordu.

Atatürk, işçilerin yüksek standartlarda, her türlü imkândan yararlandıkları bu “sosyal fabrikaları”Anadolu’nun her yanına yapmayı planlıyordu ama bu projesini yaygınlaştırmaya ömrü yetmeyecekti.

İçinde balolar, danslar ve partiler düzenlenen bu fabrikalarda okul ve kreşler vardı. Kendi elektriğini üretiyordu, su santrali vardı. Tiyatrosu, halk dansları, korosu, spor kulüpleri, misafirhane, pansiyonu, radyosu hatta işçi ve halka hizmet veren treni vardı.

1937 yılında 12 bin kişinin yaşadığı bu kentte fabrikanın 700 kişilik sinema salonu iki defa memurlara, iki defa işçilere ve iki defa da ustalara olmak üzere haftada toplam altı kere film göstermekteydi.

Screen Shot 2020-12-31 at 12.23.12 AM

Genç Cumhuriyet’in durmaya dinlenmeye zamanı yoktu.

Gemlik Suni İpek Fabrikası, Bursa Merinos Fabrikası, İzmit Kağıt Fabrikası(Seka), Ereğli Bez Fabrikası, Alpullu Şeker Fabrikası, Uşak Şeker Fabrikası, MKE Kırıkkale Fabrikası, Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası, Ankara Çimento Fabrikası, Eskişehir Şeker Fabrikası, Turhal Şeker Fabrikası, İzmit, Paşabahçe şişe ve cam fabrikası, Kayseri Bez Fabrikası, Keçiborlu Kükürt Fabrikası, Sivas Çimento Fabrikası, Karabük Demir Çelik Fabrikası.

Hangi birini sayacağız ki?

Samanı bile olmayan ülke Cumhuriyetin kurulmasından 11 sene sonra Atatürk’ü ziyarete gelen İran Şah’ına Türkiye’de yapılan uçak hediye ediliyordu.

Screen Shot 2020-12-31 at 12.53.00 AM

Screen Shot 2020-12-31 at 12.23.36 AM

Gayri safi millî hasıla (GSMH), bir ülke vatandaşlarının verilen bir yıl için ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamıdır. Genç Cumhuriyetin GSMH’si 7 senede %500 hızla büyümüştü. 10 sene içinde ekonomisi kendi kendine yeten dünyada 7 devletten biri Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ydi.

Rüya gibi.

Oysa Çanakkale kutlamaları yapılıyor, içinde Mustafa Kemal olmayan.

Meğer savaşı gökyüzünden inen evliyalarla kazanmışız.

Cumhuriyet Bayramı kutlanıyor.

İçinde Atatürk olmayan.

Hatta hain padişah göndermiş Atatürk’ü Anadolu’ya.

Vatan’ı kurtarsın diye.

Hani o sadece kendisini düşünen saraylarda yaşayan, o saray için ülkesini satan Padişah. Hani İngilizlerden yardım isteyip yine bir İngiliz denizaltı gemisiyle kaçan Padişah.

 

İşte tam da bu yüzden Atatürk’ü ve yaptıklarını genç kuşaklara anlatmalıyız.

Hainlerin hainliklerini, kahramanların kahramanlıklarını, yoktan var edilen bu ülkeyi, bize emanet edilen hazineyi.

Bıkmadan usanmadan.

Tarih tekerrürden ibaretse eğer, iyiden de kötüden de ders almak gerekir.

Atatürk’ü yanlış tanıtmaya çalışanlara, onu unutturmak isteyenlere, ona hakaret edenlere, onun ilke ve ülkülerini ayaklar altına almaya çalışanlara karşı bitmez, tükenmez bir dayanışma ile mücadele etmek, onu örnek almak boynumuzun borcu olsun.

 

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir