ABD Eski Türkiye Büyükelçisi Bass’ın Türkiye aleyhine verdiği raporunun çok etkili olduğu söyleniyor. Amerika’da da durum karışık aslında. Eski istihbaratçılar ile yeni güvenlikçiler arasında uçurumlar var. Atmacalar arasında güç kavgası var. Trump Cumhuriyetçiler için bile tam bir hayal kırıklığı.
Bu arada Amerika’da Fetö hala aktif, maddi olarak da son derece kuvvetli. Bu hain yapılaşmanın yanına çekmeyi başardığı ciddi isimler var. Bu isimlerin bazıları Kongre, Senato, yerel meclisler ve bazı güvenlikçi kolluk kuvvetleri içinde son derece kuvvetli ve iyi bilinen kimseler. İlişkilerin gerilmesinde, medyada çıkan haber ve yazılarda, kongre’de gündeme gelen konularda ciddi pay sahibi olduklarını rahatça söyleyebiliriz.
Gelinen noktada Amerika’nın hatası çok. Ancak bu hatalara hatayla karşılık veren Türkiye’nin karnesi de pek parlak değil.
Esad konusunda bile ABD politikalarında yumuşama ve değişiklik yaparken Türkiye göstere göstere, bağıra bağıra Esad muhaliflerini İstanbul’da topluyor ve açık şekilde destekliyor, Esad’ın içişlerine direk olarak müdahele ediyordu. Bitmiş olan terörü açılım zırvalarıyla dirilten ve sınırları hainlere açan Amerika değildi.
Önce FETÖ dosyası, bunun peşinden Zarraf ve Halk Bankası dosyası, bakanların bu davaya dahil edilmesi, S400 füze savunma sistemleri gibi sıkıntılı konuları Türkiye’nin haklı olarak İran ve Rusya ile yakınlaşması takip etti. Türkiye’nin can düşmanı PYD’yi ABD’nin silahlandırma kararı, sonra Erdoğan’ın korumalarıyla yaşanan diyaloglarla gerilim yükseldi. Gerçi bu arada Amerika Büyükelçiliği önünde çember sakallı radikallerin polisten izin alarak bir gösteri yaparken olay yerine gelip Büyükelçiliğe girerken protestocuları görüp korumalarına “yürüyün” emri veren Amerika Başkanı olsaydı Türkiye’nin tutumu ne olurdu diye de düşünmek lazım. Yani konu çuvaldızı batırmakla ilgili.
Bardağı taşıran son damla ABD konsolosluğunda çalışan kişinin tutuklanması oldu.
Sorun aslında bu şahsın tutuklanmasından çok tutuklama yöntemi ile ilgili.
Bu olayın gizli tutularak diplomatik teammüller içerisinde ABD ile görüşülmesi gerekirken Türkiye’de alışageldiği gibi “ben yaptım oldu” şeklinde medyaya sızdırınca kriz iyiden iyiye açığa çıktı. Aslında bu konuda Trump ve Erdoğan’ın tutumları son derece benzeşmekte.
Şimdi ne yapılabilir?
Öncelikle İsrail lobisi ve Fetö’nün Amerika’da yaptığı çalışmalar son derece etkili. Türkiye öncelikle İsrail’e karşı açık ve iç politikaya kurban edilen hasmane tutumunu gözden geçirmelidir. Ülkelerin kalıcı dostluk veya düşmanlıkları olamaz. Karşılıklı menfaatleri söz konusudur. Amerika ve özellikle İsrail tarafından “güvenilmez” olarak nitelendirilen Türkiye dış politikasında radikal değişiklikler yapılması kaçınılmazdır. PYD veya bölgede diğer unsurlar yerine laik Cumhuriyet ile ortak çalışmalar yapılabileceği fikri üzerine odaklanmak gerekir. Rusya ve İran’ın etkileri dengeli olarak kullanılırsa bu tahmin edildiği kadar zor olmaz. Esad konusunda bile fikirlerini değiştirebilen Amerika her zaman yeni fikirlere açıktır. Özellikle de bölgede daha da yoğun bir “Anti-Amerikan” tutumu görmek istemeyen ABD’ye sunulabilecek, ortak menfaatlerimizi kapsayan plan ve projeler vardır.
Bundan başka Amerika’da yaşayan Türk toplumuna da büyük görevler düşmektedir. ABD vatandaşı olarak medya’da ses getiren, kendi kongre ve senatolarına baskı yapabilen seçmenin ağırlığı tahmin edilenden çok daha fazladır. Burada akape’nin müdürü gibi görev yapan sözde Büyükelçi’nin kendi emir ve komutasında kurduğu “yönlendirme komitesi” isimli yalaka kuruluşun böyle bir yapısı, gücü, vizyonu yoktur. Bilal’in sınıf arkadaşı olmanın ötesinde hiç bir ağırlığı olmayan kişi ve onların yönlendirmeye çalıştığı “yalaka” gurubu kuruluşlar ve MÜSİAD Amerika gibi çapsız, vizyonsuz derneklerden sonuç beklemek boş bir hayaldir. Devletin tüm desteği sırtlarında olmasına rağmen gelinen sonuç ortadadır. Amerika’da yaşayan vatandaş ve soydaşlara sözde Büyükelçi’nin desteği de şart değildir.
Köstek olmasınlar yeter.
İdlip’e Dikkat
Türkiye şu an yapması gerekeni yapmaktadır. Politik fikriniz ne olursa olsun, şu an olaya Türkiye’nin geleceği açısından yaklaşmak durumundayız.
Bu operasyon Fırat Kalkanı operasyonundan farklı ve risklidir.
El-Kaide ve onların devamı olan teröristlerin kaynadığı bu bölge ayrıca Heyeti Tahruri Şam isimli örgütün odak noktasıdır. Özellikle Esad, İran ve Rusya’ya karşı hamle düşüncesinde olan bu örgütle de ilişkileri, kontrol ve güvenliği Mehmetçik sağlayacaktır. Amerika ile ilişkiler bu şekilde devam ederse Türkiye’nin uluslararası arenada “Nusracıları” koruyup kolladığı şeklinde konuşmalar ortaya çıkabilir. Bu işin ayrı bir boyutu daha var. Türkiye’nin İran ve Rusya ile yakınlaşmasını tehdit edecek provakasyonlara karşı son derece dikkatli olması gerekiyor. Bunun dışında, Türkiye’nin bölgeye girişine kimse ses çıkamıyorsa bunu hayra yormak doğru olmaz. Terör örgütlerinin bir kalkan gibi gördüğü Türkiye kendisini bir anda Nusracılar çatışma içinde de bulabilir.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda; Sizce Türkiye’nin bu krizi doğru yorumlayıp doğru hamleler yapmasını sağlayacak kadrolar şu anda var mıdır?
Kaya Boztepe
9 Ekim 2017